Sağlamca bağlanmış uçan balon gibi her şey. Yükselmek, göğe açılmak için her türlü gayret ve yetenek var; lakin ip sağlamca tutturulmuş… Eleştiri kabul etmeyen, yorumlanma açığı bırakılmayan, tersi yapılırsa, müdahalelerle korunacak olan yerlere bağlanmış…
Akıp giden bir bantın üzerinde, birbirinin aynı hâle getirilmeye çalışılan ve hatta genellikle başarılan… “Birbiriyle aynı”, çeşitlilikten uzak bireyler ve onlardan müteşekkil bir toplum; hedef budur. Her sistemin, rüyasını gördüğü budur. Tekdüzeliği bozan, “uyumsuz” ilan edilecektir. Bunca “eğitim”e rağmen, hâlâ bozabilen varsa tabii. “Üretim hatası” sayılacak, genel geçer kuralları sorgulayacak…
Eğitim-öğretimden önce, hatta en önce, okul girişindeki panoların, levhaların önemsendiği bir sistemdir bu. Yukarda bahsedilen, ilerlemeyi başarmış ülkelerden ziyade, yıllarca ilerlemeye çabalayan, ilerlemenin önce “zihniyet”te olduğunu kavrayamayan, kavramayan ülkelerde olur. Hayatı, zamanı geçti mi geçmedi mi sorgulanmayacak sloganlara bağlamıştır orada sistem. Sistemin amacı, “makbul vatandaş” yetiştirmektir. Fotoğraflarda kalan ve tarifinde bir türlü birleşilemeyen, bu yüzden de içi boş sloganlarla kafalara sokulanları peşinen kabullenecek kişiler yetiştirmek. Varlığını, kendisi daha dünyada yokken açılmış yola vakfeden, bir başkasına “armağan” eden, bunun andını içen bireyler yetiştirmek… Eğitimin “milli”si böyledir. Düşünmekten önce gelir “sadakat” ve sorgulanmaz, sorgulanamaz.
Ya makbul vatandaşsınızdır ya da iyot gibi açıkta kalanlardansınızdır. Arası yoktur. Ara yerde kalmak bile, ilk kısma asla dâhil etmez sizi. Kendi paranızla açtığınız okullarda da durum aynıdır. Bir büyük profan dünya görüşü, her yere ve her şeye hükümrandır. Tüm dünyanın gelişmesine inat, durum budur bazı sistemlerde. Nasıl oluyorsa artık, yine de bir “uyumsuzlar” ordusu, adeta hüdayı nabitcesine oluşmuştur; şaşılacak durumdur…
Sosyolojinin, üstten beri resmedilen vatandaşın nasıl yetiştirileceğine ve de o “şaşılacak durum” dediğimiz hâlin izahına yaradığını, bu sistemde başka da bir işe yaramadığını anladığımda, sosyolojiyi sistemin öğrettiği yerden kaçtım. Sisteme entegre etmenin bilimiydi; sistemin öğrettiği her bilim gibi… Özellikle insanla alakalı olanları; insanın yaşayışını, içini dışını didikleyen bilimler başta tabii. Biyoloji, sistemin biyolojisidir. Tarihe bakın, zaten her bilim, o bilimin ülkesinden ayrılmaz. Dünya dönmüyorsa sisteme göre, dünya asla dönmüyordur. Sistem, “ateş yakmaz” demişse, ateş asla yakamaz. Ve ateşin yakmadığını ispatlayacak “makbul vatandaş”lar da çıkar hemen ortaya. Makbul vatandaşlar; eğitilmiş, öğretilmiş… Toplumsal insan sirkinde, tek teker üzerinde bile cambazlık yapabilir onlar.
Sistem, bacak kadarlık günlerinde başlar eğitime. Tüm argümanları kullanır. Tüm bilimleri kullanır. O bilimlerle uğraşan, sisteme uyumlu bilim adamlarını da kullanır; hem de gönüllüce. Sistem sosyalistse mesela, “sosyalizm fazilettir”. Unutmayın, eski komünist ülkelerde de toplumlara “dinlerini” anlatan din adamları vardı. Ve eğer aynı sistem, evrilir ya da devrilirse, yine aynı kişilerce, yeni sistem “fazilet”li ilan edilecektir, hiç gecikilmeden. Ne de olsa, her sistemin kendi fetvasına ve fetvacılarına ihtiyacı vardır. Piyasa da “makbul vatandaş”larla doludur; birkaç “üretim hatası” hariciyle…
Yükselmeyi engelleyecek şekilde bağlı her şey bir iple.