Asya’dan inmiş şimşek atlar kişnemesiyle
Birden titremiş her yan ah... Türk velvelesiyle
Harbin ta uzaklardan duyulmuş gulgulesi
Bil ki, kıt’alar altüst etmiş Türk zelzelesi
İşte Sancâk-ı Şerîf, en yükseğe çekilmiş
Kürre-i arzın gelmiş merkezine dikilmiş
Sancâk için söylenmiş nice güzel kelâmlar
O’nu yerden mahlûkat, gökten Melek selâmlar
Tevhîd Sancâğım, inanç ve îmânın temeli
Uğruna şehîd olmak her Türk’ün tek emeli
En önde şahlanmış at üstünde bir kahraman
Bu, bakışı ufuklar delen Sultân Alp Arslan
Şehîdlik kefenini bir huşûyle giyinmiş
Şol mübârek seferde mehâbetle dirilmiş
Alev saçan öteler işâretli gözleri
İlâhî bir kaynaktan nasîp almış sözleri
Sultân tekmîller almış Nizâmü’l-Mülk’ününden
Bütün hazırlık tamâm fermân yazılmış dünden
Harp nizâmı kurulmuş Otağ hattı çizilmiş
Emîr Afşin, Savtekin, Sanduk; alplar dizilmiş
Ordu; tuğla, sancâkla hilâl düzeni almış
Türk Ordu’su yek vücut düşmana ölüm kalmış
Gürz, kalkan, kılıç, kargı bire bir hedeflenmiş
Gerilmiş yay ve ok, tek menzile kenetlenmiş
Allah Allah... Nidâsı, yeri göğü kaplamış
Türk yiğitler düşmana hançer, kılınç saplamış
Sultân’nın harp dehâsı şahânelik sayılmış
Şânı cihânı tutmuş her tarafa yayılmış
Cennet’de koklamış da dermiş gül yaprağını
Şehîd, kanla sulamış vatanın toprağını
Bayrağımız şehîdin al kanından renk almış
Bize sonsuz hâtırâ hilâl’le yıldız kalmış
Köhne Bizans’da artık başlamışken bir sukut
İmparator diz çökmüş Sultân’da ise sükût
İhtiyar târih yazmış yazılan bu destânı
Dağlar taşlar kıskanmış yazılan şu destânı
Duâlar, âmînlerle dün bugüne bağlanmış
On asır evvelden bu yurt Türk’e tapulanmış
Şahin bakışlı Sultân, acep bize ne demiş
Anadolu Fâtihi “Nizâm-ı Âlem” demiş