Çok meraklıydım geçen gün. O kadar meraklıydım ki gazete bir an evvel bitse de gitsem şu "Binbir Gece" sezon finalini izlesem diye durduğum yerde duramıyordum.
Kaç gündür bizler böyle hissedelim diye bangır bangır bağırdılar ne de olsa. Ben de popülist kültürden nasibimi alıyorum ara sıra... Etkilendim tabii.
Canlı yayınlanan bir dizi ekrana gelecekti. Daha doğrusu bir dizinin düğün bölümü, Türkiye'de bir ilk olarak canlı yayınlanacaktı. Bir masal dizisinin masallara layık düğün bölümü...
Teknik ayrıntılarından bahsettiler bol bol... Onlarca kişi çalışıp aynı anda montajlar yapacakmış. Önceden çekilen bölümler canlı düğün esnasında montajlanacak aynı anda verilecekmiş. Çok zor bir işmiş, -miş, -muş, -müş, falan...
Ben onları dinlerken "teknik olarak zor olabilir ama oyuncular için iyi bir sınav olsa gerek" diye düşünmüştüm. E, ne de olsa bir TV dizisi oyuncuları tiyatroculuk yapacaklardı. Daha geniş bir sahnede ve birçok kamera karşısında...
Sanal izleyici karşısında tiyatro!..
TV karşısına eleştirmek için oturmadım, bunları okuyup yanlış anlamayın. Sadece günlerdir programcıların yoğun propagandalar ile oluşturmaya çalıştıkları meraklı ve hayran izleyici olarak geçtim başına televizyonun. Üstelik önümde bi tabak patlamış mısırım bile vardı...
Ballandırdıkları teknik ayrıntılara hayran kalmak, düğünün büyüsüne kapılmak istiyordum...
Duymak istediğim sesler, mikrofonda patlayan konuşmalar değildi... Replikleri ezberlemiş oyuncular ile renk katsın diye M. Ali Birand'ın girdiği sahnenin uyumsuzluğunu da görmek istememiştim... Hiç kamera karşısına geçmemiş beceriksiz bir spikerin konuşmaya çalışmasıyla parçalanan heyecan titrekliği, paranın gizleyemediği bir amatörlük sergiliyordu üstelik...
Bizim zamanımızda bir çizgi film vardı. Oradaki kahramanımız böyle durumlarda şöyle derdi:
"Üzüntü ve muz kabuğu!.."
Benim de dudaklarımdan aynı kelimeler döküldü ve canlı düğün sonunda bütün bu aksaklıklar dışında neden düğünden büyülenemediğimi sorguladım.
Neden bir tanıdığın düğününü videodan izliyormuşcasından daha beter bir duygu yaşamıştım.
Hani masal düğünüydü!..
Mısırım bittiğinde bunları da yavaş yavaş çözmüştüm...
Çünkü montajlı ve önceden uğraşlı diziler bizlere hayal ettiğimiz kareleri art arda sunuyordu. Aradaki gereksiz ve hayali bozan ama gerçek olan kareleri atlayarak. Üstelik bir de fona müzik koyuyorlardı.
Canlı yayınlanmasaydı, biz masal kahramanlarının sadece birbirlerine aşkla bakan gözlerini görecek, birbirini sevenlerin elele tutuşma anını görecek, hayranlığı hissedecektik.
Ama biz hayatın içinden normal bir düğün seyrettik... Girenler, çıkanlar, masalara oturmaya çalışanlar, kah masadakini yiyen, kah sanatçıyı izleyen... Hatta, bizi izleyenler ne düşünüyor paniği yaşayanları bile gözlemledik...
Tabakta mısırdan kalan son tuzları parmağıma yapıştırmaya çalışırken dizilerin bizim olmayan hayatları ekrana getirdiği için büyüleyici olduğunu bir kez daha ama bu sefer hayal kırıklığı ile farkettim.
Masal bitti... Diziler de... Zaten sezon finaliydi!..