Mayısın sonları. Üşüyorum. Hava kapalı. Dağların tepesini sis bulutları kuşatmış. Şükrediyorum dağ görebildiğime. Mert Irmağı'nın beri yakasından öte yakasına bakıyorum. Yemyeşil oralar. Boy boy bana selam duran ağaçlar var. Cami minareleri her dağda nöbet tutuyor. Evler mahalle mahalle kümelenmişler. Yeşilliklerin arasındalar.
Karşıya bakınca derin hayallere dalıyorum. İçim yeşilin, yeşillerin huzuruyla doluyor. Kitap okuyorum karşıya. Bakarak yazıyorum karşıları. Bana bütün güzelliklerini sunma yarışındalar rengâren çiçekler, böcekler, taze ağaç yaprakları, üzerindeki şebnemlerle bakir ekinler Onlarla bir kabuktaki çifte bademler gibiyiz. İnsanlar birbirini pek anlamazken, seçim yaklaşırken siyasiler birbirini anlamazken biz anlıyoruz. İyi anlaşıyoruz. Kafamızı şişiren siyasetçiler, birbirlerine günde iki kez doğruyu gösterdiği için bozuk saat değil de doğruyu hiç tutturamayan ayarsız saat derken biz saygıda kusur etmiyoruz. Onlar fıtrat gereği tesbihte, biz dünyanın hengâmesinden kurtulduğumuz anlarda anmadayız gizelliklerini Yaratanın. Şükürde, duadayız.
Mayısın sonları. Yaylalardaki sarı, güzel kokan çifinlikler geliyor aklıma. Zehirlidirler ancak zararsızdırlar. Ligon kokuları, turuncu tavşan çiçekleri aklıma gelince bir başka oluyorum. Dağları bölen dereler bir başka çağıldıyor bu mevsimde. Aşklar zirve yapar bu zamanlarda. Aşkı öğrenmek için önce elem yaşanmıştır elbet. Aşka hakkımız var.
Akşam ezanı yankılanıyor dağlarda. Ezan karşıdaki arastalara uğruyor, geri dönüyor. Taze çimleri kümeleşmiş koyunlar otluyor. Kuzulara taze süt vermeli. Kuzular oyunda oynaşta. Görevlerini yapıyorlar. Kasaplardan kurtulabilenler mutlu. Saf çimleri düşünüyorum. Filler kavga etmese de ezilmeseler. Büyü bozulmasa. Adalet kaybolmasa. Baharı tam yaşayabilsem.
Mahlûkat rafine nükteler mırıldanıyor bana Hakk'tan. Nasıl mutlu olmayayım? Yağmur rahmet rahmet sarıyor toprağı. Toprakla birlikte içimi. Toprağı dövmüş köylüler. Bilirler dövmeyince vermez toprak. Çıkınları doldurmayınca aç kalır çocuklar. Biriktirme aylarıdır bu aylar. Yarınlarını düşünmeli insan.
Sabahın ezanından sonra yatmayan çalışkan köylü, akşam karanlığı çökünceye kadar çalışır. Günler de uzundur gerçi bu mevsimde. Ancak köylü işten koparamaz kendini. Dinlenmek sözlüğünde yoktur. İyi ki Allah geceleri yarattı.
Islak mayıs sabahında kulağıma gelen kuş neşideleri pek güzel musikidir benim için. Dinlenir ruhum bu seslerle araba sesleri bastırmadan ortalığı. Gül kokularını yakaladığımda israf etmeden içime çekmem gerektiğini, egzoz ve mazot kokularından burun direklerim kırılmaya yüz tutunca daha iyi anlarım.
Gizli ve kendimizce gizemli şeyler aramak hayaliyle açıktaki güzelliklerden mahrum etmeyelim gözlerimizi. Verelim kendimizi kırlara. Kuşları, böcekleri dinleyelim. Çiçekleri koklayalım. Alphonse Daudet'in 'Kıra Çıkan Kaza Kaymakamı' gibi kuşlarla konuşalım, çimenlere uzanalım, şiirler yazalım. Ruhumuzun dinlenmeye ihtiyacı var. Bu dediklerim, doktorlar kızmasın ama 10 doktora bedeldir.
İnsanın ağusunu insan alır, demiş atalarımız. İnsanlar bu iyiliği size sunmuyorsa, sizden esirgiyorsa emin olun bu iyiliği size kırlar, bayırlar, kuşlar, çiçekler, taze ağaç yaprakları verir. Toprak mutlaka verir.
Aslımız olan toprağa saygı duyalım. Bağlanalım. Sevelim ve onun büyüttüklerini şükürle yiyelim. Toprağa benzeyelim. Toprak cömerttir çünkü. Buram buram gül ve bereket kokan mayıs toprakları güzel sayfalar açar bizlere. Güzel sayfalarda buluşmak üzere.