Bugün son günlerde gündemden düşmeyen, Suriyeliler ve ülkemize göç etmiş olan mülteciler konusuna girmek istiyorum. Bu konuda gerek ulusal medyada gerekse yerel medyada bir hayli yazıldı, çizildi, sadece Ulusal basın değil yerel basın da bu konuda bir hayli haber yaptı. Mülteciler her şehre yayıldıkları için her ilde, her bölgede bu konuda çeşitli sorunlar yaşandığı için bu konuda yerel basın olarak bizlerin de konuya el atmamız gerektiği kanaatindeyim. Mülteciler birkaç ülkeden göç ettiler ülkemize, Irak’ta DEAŞ teröründen kaçanların tamamına yakını ülkemize iltica etti, Suriye’de Zalim Esad rejiminden kaçanların tamamına yakını aynı şekilde ülkemize sığındı, bunların dışında Afganistan’dan kaçıp ülkemize sığınan mülteciler hala daha ülkemizde yaşamaktalar. Bu insanların ülkemize alınması bana göre insanlık görevidir, zira kendi ülkelerinde malları, canları, namusları güvende olmadığından ülkelerini terk etmek zorunda kalmışlardır. Hiç kimse kolay, kolay yaşadığı ülkeyi terk edip başka bir ülkeye sığınmak istemez, dilini, kültürünü, ahlakını bilmediğiniz bir ülkede yaşamak öyle kolay bir şey değil.
Bu insanlar ülkemize ilk geldiklerinde hepimiz yanlarında olduk, destek verdik, iş verdik, aş verdik, her türlü sıkıntılarında yanlarında olmaya çalıştık. Bazı şerefsizlere göre Devleti dolandırıp yaptığımız ama gerçekte alnımızın teri ile ve her milimime kadar helal paramızla yaptığımız Ladik’teki çiftliklerimizde Ladik’ten adam bulup çalıştıramayınca hem Iraklıları hem Suriyelileri çalıştırdık. Daha sonraki süreçte bu insanların ikamet sorunlarından tutun da sağlık sorunlarına varıncaya dek her türlü sıkıntıları ile ilgilendik. Suriyeliler Esad rejiminden ötürü sefil yaşamışlar, Esad o insanlara adeta Komünizm rejimi yaşatmış, insanların en ufak birikimleri yok, pek çoğu karın tokluğuna hayatlarını idame etmiş insanlar. Iraklıların durumu farklı, onlar Saddam döneminde ciddi anlamda ekonomik refah içerinde yaşamışlar, daha sonraki dönemlerde de en düşük geliri olan Memurlar Türkiye’deki asgari ücretin iki katı civarında maaş almışlar, maaşlarından belli bir miktarını biriktirenler de olmuştur.
Suriyeliler ve Iraklılar konusunun son günlerde sürekli gündemde olmasının arka planı bana göre tamamen siyasidir, Hükümetin yumuşak karnı olarak kabul edilen bu konuyu sürekli kaşıyanların kimler olduğu açıkça ortada. Burada amaç üzüm yemek mi, bağcıyı dövmek mi? Diye sorarsanız kanaatimce bağcıyı dövmek, şayet amaç üzüm yemek olsaydı o zaman sadece eleştiri yapılmaz, çözüm yolları da aranırdı. Yapılan eleştirilerin haklı yanları yok mu derseniz elbette var, şehrimizdeki Fuhuş ve Uyuşturucu sektöründe Suriyeliler ve Iraklıların ciddi anlamda ön plana çıktıkları doğru. Ancak bu insanlar olmadan şehrimizde veya ülkemizde Fuhuş ve Uyuşturucu sektörü yoktu da şimdi mi var, elbette ki hayır. Örneğin, eski Modern Pazar’ın üst tarafındaki Anneler Parkı’nın gece belli saatlerden sonra açık Randevu evi gibi çalıştığı söylenmekte. Bu belki de doğrudur ama bundan on yıl önce orada Büyükşehir Belediyesi bayanlara yönelik kafe açmıştı, sırf bu sıkıntılardan ötürü orayı kapatıp Milli Eğitim Müdürlüğüne Kreş olarak vermek zorunda kalmıştı, demek ki oralar bugün değil, geçmişte de o mezbeleliklerin buluşma mekânlarıydı.
Peki çözüm önerin nedir? Diye soracak olursanız bu insanları sınır dışı etmek veya buna benzer bir şey yapmak vicdansızlık olur, ama bu insanların büyük bir kısmının da çalışmadan geçinme derdinde olduğu ortada olduğuna göre Devlet bana göre bu insanların tamamını yaşadıkları bölgelerdeki güvenilir insanlara zimmetlemeli, nasıl ki Arap ülkelerinde oturum alacak insanlar mutlaka o ülkenin bir vatandaşının kefaleti sonucu oturum almak zorundaysalar, bu insanları da burada güvenilir insanlara zimmetlemek suretiyle onları takip etmek lazım. Çalışan, üreten, kimseye zararı olmayan insanlara ileride vatandaşlık hakkı da verilebilir. Bu dediklerimin aksine iş yapanların tamamının sınır dışı edilmesinde bence bir mahsur yok. Şayet bu insanlar Muhacir, biz Ensar isek ki bana göre ne onlar Muhacir ne de biz Ensar’ız amma biz yine de öyle kabul edelim o zaman o insanlar Ensar gibi çalışıp üretip, kendi ayakları üzerinde durmaya çalışmak zorundalar. Çok enteresan bir tespitte bulunarak sözlerime son vermek istiyorum, zaman buldukça Ofisin bitişiğindeki Ulugazi Camiine namaza gidiyorum, yaklaşık bir yıldan beri Ulugazi Camiinin kadrolu Suriyeli bayan dilencileri var, bu insanların tamamı genç bayanlar, taşı sıksalar suyunu çıkaracak durumdalar, deseniz onlara ki gelin size temizlik işi vereyim, asla gelip çalışmazlar. Bırakın çalışmayı geçen Cuma namazında dışarıda namaz kılarken cemaatten birisi o bayanlara namaz kılın deyince, bayanlar hiç oralı olmadılar. Bu insanlar mazlum, bizde mazlumun yanında olmak zorundayız ama çalışmadan yatarak insanların sırtından geçinen mazlumlara müsamaha etmenin de doğru olmadığı kanaatindeyim. Umarım derdimi anlatabilmişimdir, kalın sağlıcakla.