Bugün tarihin sayfalarından birkaçını aralayalım. Adnan Menderes ile ilgili bir çalışma yapılacaksa bu çalışmanın ön sözü nasıl olabilir? Elimize bir anahtar tutuşturulsa bu anahtarla Menderes dönemine nasıl bir kapı açabiliriz? 1937"ye kadar ERTEKİN soyadını taşıyan asıl adı Ali Adnan olan Adnan Menderes nasıl bir yol izlemiştir?
Hayatı yalnızlıkla başlamıştır. Verem onun annesini, babasını, hayattaki tek kardeşi olan Melike"yi, halasını ve son tutunacak dalı olan babaannesi Fitnat Hanım"ı elinden alır. Adım adım büyük bir yalnızlığın girdabına düşer. Verem korkusu, ölüm korkusu onun peşini bir karabasan gibi takip etmiştir. Belli aralıklarla ölümcül hastalıklar geçirmiştir.
Kolejdeyken askere çağrıldı. Koçarlı Askerlik Şubesi"ne başkanlık yaptı. İstiklal Madalyasıyla ödüllendirildi. Kuvayı Millîye hareketine katıldı.
1929"da Berin Hanım ile evlendi. Çok ilginçtir ki Berin Hanım"ın eşinden talep ettiği tek şey, politikaya girmemesiydi. O, hayatına mal olacak politikaya girdi. Bu arada eşini de nazikçe davranarak ikna etti. O zaten çok nazik, hoşgörülü ve alçakgönüllüydü.
1931"de CHP Aydın milletvekili oldu. 1945"te Toprak Reformu Kanunu müzakerelerinde dükatleri üzerine çekti. Onun hayatı toprakla zaman zaman kesişmiştir. O, bir toprak ağasıydı. Bu ağalık dönemi onun siyasi yaşam öncesi bir tatbikat dönemi olarak algılanabilir. Köylüden kendini hiçbir zaman üstün görmedi. Köylü ile aynı sofraya oturur. Aynı pilava kaşık sallardı.
Yassıada"da ufuk hem geniş hem dardır. Ama bu adada bir oda vardı ki o odada Menders"in ruhu, ancak kendi içine açıktı. Ve orada Menderes, kendi ruh penceresinden ancak kendi içini görebiliyordu. İnsan için mutlak yalnızlık denen hâl, işte budur. (Ş. S. AYDEMİR, MENDERES"İN DRAMI)
1950"de iktidar oldu. Bu iktidarı 27 Mayıs 1960 ihtilaline kadar sürdü. İşte bu tarihte bir devir sona ermiş oldu.
Menderes, Ethem Bey ve Tevfika Hanım"ın 2. çocuğudur. Hicranlı bir aşkın meyvesidir o. 1899"da sonu hüzünle bitecek 62 yıllık acı ve yalnız hayatı başlamıştı. Ali Adnan, birçok ilklerin baş kahramanıydı. Türkiye Cumhuriyeti"nin seçimle gelen ilk başbakanıydı. Askerî darbeyle asılan ilk ve tek başbakanı da o olmuştu.
Menderes su demekti. Menderes toprak demekti, bereket demekti. Varlığın dört temelinden ikisi su ve topraktı. Hayatı suyla başlamıştı. Sudan olmuştu. Dünyanın çoğu da insan vücudunun çoğu da sudan ibarettir. Su bunun için vazgeçilmezdir. Suyun kenarında doğmuştu. Seli de görmüştü. Susuzluğu da bilmişti. Bollukla da imtihan olmuştu. Yokluğu, yalnızlığı da en yakından görmüş, yaşamıştı. Hatta yalnızlık onun en yakın arkadaşlarından biriydi. Menderes, bir akarsu yatağındaki kıvrımlardır. Bu kıvrımlar ki suyu denize ulaştırır. Su, ovada ne kadar çok kıvrılırsa vuslat o derece uzar gider. Menderes, eğimin azalmasıdır. Suyun akış hızını ve aşındırma gücünü azaltır. Menderesler yapan suyun uzunluğu artar ancak akımı azalır. Bir uzun ömürde çalkantısız ve durgun bir hayatı belki de yalnızlığı, tek başına kalmışlığı ifade eder bu durum. İnsanın kendi sesini dinlemesi, kendisiyle baş başa kalması, serenatlar yapması demektir sevgiliye.
Menderes"in hayatı su gibiydi. Suyla başlayan hayatı, suyun kenarında son bulmuştu. Su berraklık ve saflıktır. Ancak buradaki suya ağu katılmıştı. Su gibi hayat bir ihtilalle son bulmuştu.