Meydanlar, toplumsal dinamiklerin, demokratik reflekslerin tek vücut ve tek ses olarak tezahür ettiği alanlardır. Organize olunduktan sonra meydanların, bir şekilde doldurulduğunu herkes kabul etmeli artık.
Geçtiğimiz cumartesi günü meydanımız, bir kez daha doldu ve boşaldı. Ortak Akıl denen bu organizasyonu, kimisi niceliğine göre kimisi de niteliğine göre değerlendirdi. Sorun da burada belirginleşiyor zaten. Şahsen ben de, bir amaç doğrultusunda biraraya gelmiş insanların amaçlarının niteliğine göre değerlendirenlerdenim.
Kaç kişi olduklarından çok, ne söylüyorlar diye merak ederim. 'Biz Kaç Kişiyiz' diyerek ortaya çıkıp sonra da 'Biz Kaç YTL'yiz' diye biten oluşumları da unutmuş değiliz. Biz ne söylüyoruz, diye ortaya çıkan her ferdi her zümreyi dinler ve değerlendiririm.
Şimdi, bu minvalde bir şeyler söylemeye çalışalım.
Meydanlarda toplanan kalabalıkların sesi, muhtevalarına göre hep farklı yankılanmıştır. Bu seslerin muhatapları da, her defasında ne söyledikleri ile değil, kaç kişi oldukları ile ilgilenmişlerdir. Bu nedenle de kalabalıklar, meydanları; sesleri ise, boşluğu doldurmuştur.
Kimisi, ellerinden alınan özgürlüklerini geri istemişler; ben de bu toprakların insanıyım, yasa yaparken, hak tanırken ayırma beni de diğerlerinden, diye haykırmışlar.
Kimisi, özgürlüklerinin ellerinden alınacağı endişelerini dile getirmişler; mahalle baskısı! gibi psikolojik taktikler veya cebren bir mecburiyetle, yasaklanmış modele kendilerinin de benzetilme kaygılarından kaynaklanan korkularını vehmetmişler.
Gördüğüm ve gözlemdeğim iki farklı talep ve tepkiden bahsediyorum. Hizmet alan ya da veren ayrımı yapmaksızın, merkeze vatandaşımı alıyorum. Detaylar, yasa yapıcılarının ve uygulayıcılarının konusu. Meydanlardan iki ses yükseliyor; biri elinden alınan hürriyetinin peşinde, diğeri de elinden alınacağını sandığı hürriyetinin derdinde. Demek ki aynı temelde iki farklı ses.
Peki bu iki insanın, birbirleri ile olan ilişkisi nedir sizce?
Kendi vatandaşından korkan, onu sürekli rejim için bir risk olarak gören, özde değil sözde demokratların aksine; bu iki insan, birbirlerini oldukları gibi kabul etmişler. Ama meydanlarda, birden başkalaştıklarını farkediyorlar. Çünkü meydanlardaki vurgu, onların farklı tarzları olduğunu hatırlatıyor. Mitingler, dağıldıktan sonra ise müşterek hayat devam ediyor.
İnsanlarımız, hasta-doktor, avukat-müvekkil, işveren-çalışan, esnaf-müşteri, evsahibi-kiracı, yöneten-yönetilen ve komşuluk, arkadaşlık, akrabalık, hısımlık vs. gibi ilişkilerine devam ediyorlar birbirlerinin madde ve mana alemine dair tarzlarına aldırış dahi etmeden.
O halde, bu ısrarla başkalaştırma, ben ve sen ayrımındaki kırmızı çizgiler hep başkaları, ama hakim gücü elinde tutan başkaları tarafından çiziliyor ve uygulanıyor.
Meydanlar, milletin arasına duvarların örüldüğü, ayrılıkçı propaganda yerleri değil, aynı özlemlerin, milletçe bir olma, iri olma, diri olma gayemizin hayat bulacağı zeminler olacak artık.
Ortak Akıl'dan aklımda kalanlar;
-Darbeciler değil, halk kazanacak, diyen kalabalık defosuz demokrasi istediklerini söyledi.
-Konuşmacıların ortak aklı ise; askeri tahrik etmeye çalışanların şimdi panik yaşadıklarına vurgu yaparak, gözaltılar için kınama yarışına girenlerin, Ergenekon olayının içine girmediklerini ve bombaları görmediklerini söyledi.
-Ergenekon soruşturmasının, parti kapatma davasına misilleme olduğunu savunanlar var. Parti kapatma davası, temelinde gazete kupürlerinden oluşmuş bir fikir ve ifade özgürlüğü davası iken, Ergenekon davası ise bir el bombası, cunta günlüğü, cinayet ve silahlı örgüt davasıdır.
-Ergenekon davası, bombalar ve cesetler üzerinden, parti kapatma davası ise, niyetler üzerinden yürüyor. Niyetle cesedi aynı kefeye koyan vicdan, halkın vicdanı olamaz.
Ergenekon Operasyonu TSK'yı yıpratabilir mi?
Kesinlikle hayır.
Tam tersine TSK, bu operasyondan güçlenerek, itibarını arttırarak ve güven tazeleyerek çıkar.
Halkına yabancılaşmış, namlusunu korumak ve kollamakla yükümlü olduğu halkına çevirmiş, vatanımızda huzura, barışa ve kardeşliğe kasdetmiş; zaten artık mensubiyetleri de bitmiş olan özde değil sözde kahraman cuntacıların tespit edilip deşifre olmaları, ordumuzun, bugün sahip olduğu yapının daha sağlam ve daha güvenilir olduğunun işaretidir. Bu bir rüzgardır.
TSK ise, en sert kasırgaların bile yerinden oynatamayacağı kadar asil kahramanların ocağıdır.