Bu seçim son on altı yılın en zor ve en sıkıntılı seçimi. AK Parti’nin yaptığı hatalara bakıldığında oy vermemek lazım diye düşünen vatandaşın gidebileceği bir parti de yok maalesef. Önceki gün çocukluk yıllarından tanıdığım bir arkadaşım aradı, bu arkadaş İstanbul’da müteahhitlik yapan bir inşaat mühendisi. Yazılarımı okuduğunu ancak son yazılarımla ilgili memnuniyetsizliğini belirtti. Memnuniyetsizliğinin nedeni AK Parti’nin ümmetin son umudu olduğunu belirten yazım olduğunu, bu konuda yanıldığımı ve AK Parti’nin değil Müslümanların umudu, İslam’a en büyük zararı veren bir parti olduğunu söyledi. Kendisiyle yarım saatten fazla konuştuk, haklı olduğu taraflar olmakla birlikte olaya fanatik Saadet partisi gözlüğüyle baktığından anlaşamadık. AK Parti kurulduğu günden bu güne dek bu ülkede fevkalade güzel hizmetler yapmış bir parti. Ancak son zamanlarda yapılan bazı uygulamaları da kabul etmek mümkün değil. Bunlara birkaç örnek vermek gerekirse; Bakanlar Kurulu’nda bulunan bazı Bakanların kardeşlerinin FETÖ’den tutuklu olmalarına rağmen kendilerinin Bakanlık yapmasından tutun da Kavakçı Ailesi’nin aile boyu Cumhurbaşkanlığı’nda görev almaları ve ayaklarını masanın üzerine koyup poz veren sporcu Milletvekillerine kadar pek çok yanlışı görmezlikten gelmek mümkün değil.
Elbette bu hataları görmezlikten gelmeyeceğiz. Bunları seslendirip iktidarın bu hatalardan geçmesi için elimizden gelen ne varsa yapmak bizim en önemli görevimiz. Ancak olaya Dünya konjonktüründen ve Ortadoğu’da yapılmak istenen oyunlara bakıldığında AK Parti iktidarının bu ülke için bir şans olduğunu da unutmamak lazım. ABD sınırımızda Kürt devleti kurmak için on yıldan beri Ortadoğu’yu kan gölüne çevirdi. Milyonlarca masum insan öldü ve bu insanlar Müslüman kardeşlerimiz. Ayrıca Ortadoğu’da kurulacak bir Kürt devletinin temel amacı emperyalizme hizmet etmek ve ülkemizdeki istikrarı bozup topraklarımıza göz dikmenin dışında hiçbir amacı olmadığı açık ve net ortada. Diyeceksiniz ki, ABD’nin bu tavrını bile bile onunla dostluk yapmak ne demek? Bunu bu iktidar yapmıyor mu? Bu soruyu soran arkadaşlar azıcık tarih okumuş olsalar böyle düşünmezlerdi. Zira geçmişte Osmanlı İmparatorluğu’nun güçlü olduğu on sekizinci yüzyıla kadar dünyada ne kadar devlet varsa tamamındaki iktidarlara müdahale etmekteydi. Başlarına geçecek kralları, şahları, voyvodaları dahi Osmanlı yönlendirmekteydi. Şayet Osmanlının isteği dışında iktidarlar olmuş ise anında müdahale edip değiştiriyordu. Özellikle komşumuz olan İran, Transilvanya (Romanya), Lehistan (Polonya), Venedik ve diğer ülkelerdeki iktidar savaşlarında Osmanlı ne demişse o olmuştur.
Bunu deme nedenim dünya gerçeklerini görmezden gelerek ülke yönetilemez. Dün ecdadımızın yaptığını bugün ABD yapıyor. Ama ecdadımız adaleti ve İslam’ı ölçü alıyordu. Bu zalimlerin ölçüsü mölçüsü yok. Her şeyi menfaatlerine göre yapmaktalar. Ama şu bir gerçek ki, ABD’ye rağmen dünya siyaseti yapmak bugün mümkün değil. Rabbim en kısa zamanda onlarsız siyaset yapmayı tüm dünya Müslümanlarına nasip eder inşallah. Tayyip Erdoğan bu gerçekleri görerek ülkeyi yönetmek zorunda ve öyle de yapıyor. Ama bunu yaparken zaman zaman hataları da oluyor. Kavakçı Ailesi’ne seksen milyonun vergisinden alıp maaş bağlamak yanlış bir icraat, buna eyvallah demek mümkün değil. Ancak ABD’ye kafa tutarak ülkeyi yönetmek de maalesef mümkün değil. Arjantin kafa tuttu altı saatte ekonomisi bitti, iflas etti. Biz azıcık tutmaya kalktık ekonomimiz alt üst oldu zor toparladık.
Bu gerçekleri göz önüne almadan olayları değerlendirmek basiretsizlik olur ama bunların yanında gerek belediyelerde gerekse bürokraside olup biten hataları da görmezlikten gelmek mümkün değil. Asgari ücrete yapılan dört yüz liralık zam güzel ama olaya bir de işveren açısından bakıldığında durum içler acısı. İşveren dört yüz lira maaş farkı verecek, yetmedi bir de SSK ve vergi zammı verecek. Bir işçinin işverene maliyeti üç bin lira olacak. İşveren de bunun altından kalkıp işten adam çıkarmayacak öyle mi? Yapmayın Allah aşkına. Özel hastanelerin tamamından tutun da büyük ve küçük çaplı tüm sanayi işletmelerinden yüklü miktarda işçi çıkarmaları yapıldı. Bunu önlemek için hükümet İŞKUR aracılığıyla giderlerinin tamamı altı ayı devletten altı ayı da işverenden olmak üzere işçi alımları başlattı. İşveren de mevcut işçileri çıkartıp İŞKUR’dan işçi almaya başladı. Ama bu çözüm değil, tam aksine işsizliği körüklemektir. Asıl yapılması gereken SSK primlerini düşürüp işvereni rahatlatmaktır. Ayrıca asgari ücretten vergi almamak lazım, bu çok önemli bir şey. Hükümetin buna bir çözüm bulması lazım. Bu sıkıntılara rağmen millet hangi partiye oy vereceğini şaşırmış durumda. İktidar sıkıntılı, muhalefet ortada yok, millet de ne yapacağını bilmiyor. Umarım çözüm olur da millet rahatlar. Bugünlük de bu kadar, Kalın sağlıcakla.