Derin bir devlet tecrübesine sahip olan milletimiz, Anadolu’da Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu adı altında, Hükümranlığı İslâm esaslarına dayalı idaresi ile, 1071 esas alındığında, bu topraklarda, otuz’un üzerinde ırk ve birçok inança saygılı bir hukuk ile, 942 senelik parlak bir tarih örneği vermiştir. Rum, Ermeni , Yahudi , Tatar,Gürcü,Kürt,Türk,Laz,Çerkez,Abhaz,Çeçen,Arap,Bedevi,Acem, Türkmen ile büyük bir milletler harmanında, hepsinin hak ve hukukunu, korumuş, Milletlerin tasada, sevinçte bir, serüvenini diğer devletlere örnek teşkil edecek bir biçimde yaşanmıştır.
Aynı şehirde, aynı mahallede, aynı sokak ta, birbirine yaslanmış evlerde, yan yana olan kapılardaki komşuluklarda, hayatı paylaşan bu insanların dostluk, arkadaşlık, sevinçte, üzüntüde birbirlerine ortaklıkları, birbirlerine saygıları, nice göz yaşartan, tebessüm ettiren, insani tablolar çizmiştir.
Bu gün İNSANLIĞIN en çok ihtiyaç duyduğu bu duygular, aynı sınırlar içerisinde yaşayan insanlar için nasıl ki bir mecburiyet olurken, komşu ülke insanlarımız içinde bir zaruret olmaktadır.
İslâm kültürünün Türk milletine verdiği ADALETLİ ve HAKKANİYETLİ olma noktasındaki konumu, Tarih şeridinde, daima mazlum (zülme uğrayan) dan yana olmayı bir prensip olarak kabul ettirmiştir. 1600 lü yıllardaki İspanya’dan sürülen YAHUDİLERİN ülkemize kabul edilmesi, 1940 yıllarda NAZİLERİN Yahudi avı ve katliamlarında, Avrupa ülkelerinde Türk kimliği verilerek kurtarılan on binlerce Yahudi’nin yanı sıra, Ülkemize kabul edilenleri birer örnek iken, Irak’tan Saddam Hüseyin döneminde sürülen Kürt’lerin ülkemize kabülü, kamplarda korunmaları, bu gün kü Suriye olaylarının emsalleri olmuştur.
Hükümetlerin siyasi ve iktidar olma isteğindeki düşünce ve eylemlerine rağmen, Aynı ana ve babadan çoğalmış ata çocuklarının, değişik iklim ve şartlardaki Millet olma olgusunu, İslâm dininde Allah tarifi olan,
HUCURAT 49/13. Ey insanlar! Doğrusu Biz sizleri bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi milletler ve kabileler haline koyduk ki birbirinizi kolayca tanıyasınız. Şüphesiz, Allah katında en değerliniz, O’na karşı gelmekten en çok sakınanızdır. Allah bilendir, haberdardır.
beyanının yaratılışımız ve millet olmamızdaki hikmeti açıklamıştır. Dünya üzerindeki 72 lisan ve ilaveten buçuk lisan olarak görülen, bütün insanların ortak dilinin “beden dilinde” şekillenmesi en iptidai insan ve çağdaş insanın ortak konularındaki anlaşabilme gerçeğinde birleşmektedir.
Güzelde olma, güzellikte buluşma varken, haksızlığa dayanan çatışmaların, insanlara KAN ve GÖZYAŞI vermesinin, akıl dışı olmasıdır. Aklın RAHMANİ tarafı, insanları HAK ve HUKUKA, Şeytani tarafı ise, HUKUKSUZLUGA, Adaletsizliğe, sürüklerken, Dünya hayatının esasındaki insan’ın, İMTİHAN olma ve ebedi âlemde CENNET veya CEHENNEME gitme mecburiyetiyle yüzleştireceğidir.
Bu gün görülen ve görülmeyen sebeplerle, kötü ve iyi fiiller işleyenlerin, Milletlerini iyi ve kötü işlerin içine sokanların, mükellefiyet sahaları nispetindeki yüklendikleri SEVAP veya Günahların, YETKİ ve ETKİ nispetindeki büyüklükleri, Akıl sahipleri için çok ağır bir mükellefiyettir. Sonucu ÖLÜM olan hayatın kaçınılmazlığında, Kitabını sağ tarafından alabilecek amellerle hayatına değerlendirebilenlerin, CENNET le olan müjdesi, Hoşluk ve güzellik içindeki ebedi bir hayat olarak kabul edilirken, Sol tarafından verilecek kitaplarında, Allah’ın yolundan sapan, Kâfirlik, Münafıklık yapan, insanların CEHENNEM’LE buluşmaları olacaktır.
Kula bela gelmez, Hak yazmayınca.
Hak bela yazmaz, Kul azmayınca.
Dini irfan bilmeyen bunu kul etti sanır,
Bari emri olmayınca, sanki yaprak kıpırdanır.(Hz. Mevlana)