İsra ve Miraç olayı, Peygamberimizin hayatında önemli bir dönem noktasına sahiptir. Aynı zamanda İslam tarihi açısından da, bu olay büyük önem arz eder. Hicretten yaklaşık bir buçuk yıl önce gerçekleşen İsra ve Miraç olayı, Peygamberimiz için en büyük buluşmadır. İsra; Mescid-i Haramdan, Mescid-i Aksaya yürüyüş, Miraç; Mescid-i Aksadan Hakka yürüyüştür. İsra ve Miraç; halktan Hak’ka ve Hak’tan halka yürüyüştür. İsra süresi 1. ayette Peygamberimizin Mescid-i Haramdan, Mescid-i Aksaya yürüyüşü ve hikmeti bildirilmiştir. Hadis-i Şeriflerde de Peygamberimizin miracı yükselişi anlatılmıştır. Necm suresi 1-18 ayetlerde de İsra ve Miraç olaylarına işaret ettiği tefsirciler tarafından belirtilmektedir.
Müşrikler, Peygamberimizin bu yolculuğuna inanmamışlar, itirazlarını her zaman yaptıkları klasik üsluplarla, Peygamberimize mecnun, olaya da sihir demek suretiyle istihzai bir tavırla ortaya koymuşlardır. Günümüzde de isra ve miraç olaylarını kabul etmeyenler vardır, hatta ilahiyatçılardan da bu düşüncenin mensubu olanlarını zaman zaman duyar ve görürüz. Bu gün de İsra olayını kabul edip, miracı kabul etmeyenler, her ikisini reddedenler söz konusudur. İsra ve miraç olayının ruhen mi, bedenen mi olduğu hususunda da farklı yorumlar hep olagelmiştir. İsra ve Miraç olayının tarihi seyri önemli olduğu kadar muhtevası da çok önem arz eder. Söz konusu yolculuğu kabul etmeyenler, elbette ki muhtevasını da kabul etmemektedirler. Namazlarda okuduğumuz “Tahiyyat” duasının, miraç’da Allah c.c. ile Peygamberimiz arasındaki diyaloğu ve selamlaşmayı ifade ettiği rivayetler sonucu sahip olduğumuz bilgilerdendir. Namaz ibadeti, şirk koşmayanların Cennete gireceği müjdesi ve Bakara suresinin son iki ayeti, miraç hediyesi olarak bilinmektedir.
Her yıl Recep ayının 27.ci gecesi, Miraç kandili olarak kutlanmaktadır. Bu gece de bu kutlamayı gerçekleştirdik. Diğer gecelerden farklı ve ek olarak nafile namazlar kıldık, Kur’an okuduk, dualar yaptık, büyüklerimizle tebrikleştik, tövbe ettik, istiğfar yaptık, zikirlerle meşgul olduk. Ortalama üç beş saatimizi ek olarak bu gecenin değerlendirilmesine ayırdık. Mutlu ve huzurlu olduk. Gölümüz ve kalbimiz rahatladı.
Her yıl bu geceyi ve diğer kutsal geceleri bu formatta değerlendiririz. Ama, maalesef gecenin sonrasındaki günlerimize baktığımızda, gece öncesinden hiçbir farkının olmadığını görürüz. Geceyi ihya etmekle sadece sevap kazanmış olduğumuzu düşünürüz. Bu ve benzeri gecelerin de zaten sevap kazanmak amacıyla tanzim ve tayin edildiği kanaatini taşırız. Bunun içinde, geceden sonraki zamanlarda; ne ruhumuzda, ne de toplumsal hayatımızda bu ve benzeri gecelerin izlerini göremeyiz.
Esasen, Miraç Kandili, diğer kutsal gün ve geceler; sevap kazanma aracı değil, gönüllerde ve toplumsal yaşamda değişim zamanıdır. Ufka yolculuk, miraca yükseliştir. Hayatın akışında, yaşamın kodlarında İslam’a uygun hale geliştir. Gecede yapılan ek ibadetleri referans olarak değerlendirip, fikri ve yaşamsal dönüşüm için karar verme fırsatıdır.
Ruhi ve toplumsal dönüşümü sağlamayan hiçbir ibadet, maksadına uygun ifa edilmiş sayılamaz. Ana ve tali ibadetler ile kutsal mekan ve zamanların hepsi, ruhsal dönüşüm ve toplumsal gelişim için vaaz edilmiştir. Geceyi dönüşüm için karar verme zamanı olarak değerlendirmişsek, geceyi ihya etmiş sayılırız. Aksi halde, her zaman ki gibi biraz sevap kazanmışızdır. Miraç Kandilinin de içinde olduğu kutsal zamanlar; yenilenme, değişme, dönüşme, gelişme ve karar vermek için fırsattır önemli zaman dilimidir. İhya ettiğimiz Miraç Kandili ile; millet ve ümmet olarak imanda, amelde ve ahlakta daha verimli bir sürece girmek üzere değişeme karar verdiğimizi düşünüyor, hayırlara vesile olmasını diliyorum.