MODASI GEÇMEMİŞ BİR TÜRLÜ

Mustafa Cemal Tomar

İlkokula başladığımız ilk yılları hatırlıyorum. Öğretmenimiz hasta olmuştu. Onun yerine Muhammet Birinci isminde bir öğretmen görevlendirilmişti. Allah Teâlâ rahmet eylesin. Muhammet Birinci öğretmenimiz yıllar oldu vefat edeli.

6 yaşında okula gitmiştim. Birinci sınıftaki bazı etkinliklerimizi hatırladığıma göre, günümüzden bakarsak 52 yıl öncesini hatırlıyorum demektir. Tâ o zamanlar büyükler bir araya geldiklerinde malı, parayı, geçim kaynaklarını, zenginliği-fakirliği, şöhreti-serveti, makam ve mevkiyi konuşuyorlardı.

Toplumda para kazanma hırsı devam ediyordu. Ancak o zamanlar helâl ve harama daha çok itibar ediliyordu. O zamanlar halkın ekserisi köylerde yaşıyordu. Kendi çevrem için konuşuyorum. Kimin çok arazisi var, kimin ahırında çok inek var, kimin kümesinde çok tavuk var, kimin atı-katırı-eşeği var ise, bunlar konuşulurdu. Hangi delikanlının belinde tabanca, bacaklarında İspanyol bacak pantolon, ayağında çarşamba topuklu ayakkabı, elinde filtreli Samsun sigarası, başında şapkası; hangi kadın ya da genç kızın belinde güzel kuşak, ayaklarında plâstikten yapma pabuç, kafasında beyaz ya da güzel işlemeli yaşmak var, bunlar konuşulurdu. Farkında mısınız ta o zaman bile insanın dış görünüşüne önem verilir, malı- mülkü masaya yatırılıp konuşuluyordu.

O dönemin bu özellikleri aynı minval üzere devam etmektedir. Zenginlik unsurları değişmiş, giyim kuşamda değişiklik olmuş, ancak temelde konu aynı kalmıştır. Bu nasıl konu ki hiç modası geçmemiş, halâ üç- beş kişi bir araya geldiğinde gündemin ilk maddesi maddiyat ve şekilcilik oluyor. Hayret ediyorum. Bir türlü bu konuları aşan bir toplum olamadık.

"Temel ihtiyaçlarını karşılayacak kadar malın vsrsa, bir de sağlıklıysan senden zengini yoktur" anlayışını ve inancını bir türkü dimağlara çakamadık, halkın idrakine sunamadık.Toplumda üstün insan ölçüsünü kişinin; malına, son model yüksek markalı arabasına, villasına, makamına, şöhret ve servetine bağladık. Öyle ki; haram-helâl demeden kazandığı servetle beraber güç kazananlara toplumun bir kısmı biat eder hale geldi. Zengin insanı itibarlaştırırken, fakir âlimi hor gördük. Zengin cahil, fakir bilgini asgari ücretle çalıştırır hale geldi. Bilgili, diplomalı gençleri iş imkânları olmadığından iş yerlerimize alarak köle gibi çalıştırdık/ çalıştırıyoruz.

Altmış yaşına merdiven dayamış insanlarımız halâ, altındaki arabanın markasını, oturduğu evin maddi değerini, arsaları yazlık-kışlık evlerini soruyor. Elli yıl önce de soruyordu, şimdi de soruyor. Bazıları da önüne gelene malının listesini, aylık gelir bordrosunu, tatillerde gezdiği ve keyf sürdüğü mekanları sayıp döküyor. Hep dünyalık ve dünya zinetlerinin dôkümanını yapıp durmaktalar. Şu ayet-i kerime sanki bize inmemiştir ya da bize seslenmemektedir.

Keyf Suresi Ayet: 46: "Mal ve çocuklar, dünya hayatının süsüdür. Kalıcı olan iyi işler ise Rabb'inin yanında daha değerlidir. Ümit bağlama yönünden de daha değerlidir." Sürekli malı ve serveti sayıp durmanın ne kadar lanete mebni bir davranış olduğunu bilmiyor muyuz?

Ayrıca burada "Hümeze Süresi'nin" anlamına bakıldığı zaman malını sayıp duranların, malından makamından ve zenginliğinden kuvvet alarak diğer insanları hakir görmenin vehametini ve akıbetinin korkunçluğunu Cenab-ı Hâk bize şöyle haber veriyor.
Bismillahirrahmanirrahim:
1 - 2 - Mal toplayıp onu tekrar tekrar sayan, insanları arkadan çekiştirip, kaş göz hareketleriyle alay edenlerin (hümeze ve lümezenin) vay haline!
3 - Malının, kendisini ebedi yaşatacağını sanır.
4 - Hayır, andolsun ki, o hutame (cehennem)ye atılacaktır.
5 - Hutame'nin ne olduğunu bilir misin?
6 - 7 - O, kalplerin içine işleyecek, Allah'ın tutuşturulmuş bir ateşidir.
8 - 9 - Cehennemlikler, dikilmiş direklere bağlı oldukları halde, o ateşin kapıları üzerlerine kapatılacaktır.

Genç zananlarımızda hadi mala ve makama değer vererek çalıstık, çabaladık. Bir çok merhalelerden geçtik. Dünya nimetlerinin bir çoğunun ne olduğunu bizzat dokunarak ve yaşayarak idrakine vardık. Dünya'nın acılarını ve tatlı yönlerini gördük idrak ettik. Dünya malının bizi ebedi mutluluğa erdirmiyeceğinin farkına vardık. Tanıdık dost ve akrabalarımız bir bir dünya sürgününü tamamlayarak ahiret âlemine yolcu ettiğimize göre; bir gün de mutlaka bize sıra geleceğini "aynel yakın" derecesinde bildiğimize göre daha ne diye malımız- makamımız ve evlâtlarımızı birinci gündem maddesi yapıyoruz. Malı ve serveti ön plända tutmaya devam ediyoruz. Terk edelim bu tür hastalıkları. Allah Teâlâ Hucurat Süresinde beyan buyurduğu gibi: 13 - Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstününüz O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, herşeyden haberdar olandır.Takvaca önde olanlar Allah Teâlâ katında muteber insanlardır. Bizim de ölçümüz bu Ayet-i Celile olması gerekmez mi?

Artık kapital zihniyetin yıllardan beri önümüze birinci gündem maddesi olarak koyduğu madde düzeninin ötesine geçme zamanı çoktan geçmiştir. Ömür sermayemiz bitmeden önümüze dayatılan bu zihniyetten kendimizi sıyıralım. Ulvi davalara ram olalım. Taparcasına değer verdiğimiz mal ve saltanatın sonu yakındır. Unutmayalım!

Selâm ve dua ile...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.