Münih’te 21 Saat
Münih’te 1972 yılında yapılan olimpiyat oyunları esnasında , İsrail’li sporcuların kaldığı iki apartman dairesine El Fetih militanları baskın düzenler. Olayda görev alan eylemciler, 1971 yılında El Fetih direniş örgütü içerisinde kurulan Kara Eylül adlı silahlı örgütün üyesiydi. 4 Eylül'ü 5 Eylül'e bağlayan gece saat 4:30 yapılan bu baskında İsrailli sporcu Yossef Romano ve İsrail güreş takımı antrenörü Moshe Weinberg, iki eylemciyi yaraladıktan sonra öldürüldüler. Olaylar sırasında İsrailli sporcu Gad Tsobari ve halter takımı antrenörü Tuvia Sokolovsky kaçmayı başardı ancak saldırganlar 7 İsrailli sporcuyu ve 2 antrenörü rehin alınmayı başardılar. İstedikleri helikopterle hazırlanan uçağa binmeye gittiklerinde Alman polisinin düzenlediği baskınla hepsi vurulur, yaralı olan eylemci elinde ki bombaları helikoptere atar ve içerisini silahla tarar.
Bu olay ‘’Münihte 21 saat ‘’ adı altında film olarak çekilir ve eski zafer sinemasında bunu izlerken son sahnede helikopterlerin imha edilmesiyle sinemada ki herkes ayağa kalkar ve alkışlamaya başlar. Ertesi gün ikinci kez aynı filmi izlemeye gittim ve son sahnede aynı olaylar yaşandı. Bu bize anlatılsaydı hikaye gibi dinler , olay görselliğin etkisi gibi kalıcı olmazdı.
Oysa orada öldürülen insanlar vardı, yapılan bir terör saldırısıydı, haklı olan yönü olmamasına karşın İsrail’e duyulan öfke ve Filistin’in ezilmişliği ölümlerden ziyade öldürülmelere alkış tutturmuştu.
Olaya bizim bakışımızın çok dışında olmuştur, İsrail vatandaşının bakışı, yada aynı film sonunda vermiş olduğu tepkisi. Müslüman devletlerin ve Filistin’i destekleyen ülkeler ile sol görüş sahibi insanların bu tepkisine karşı, büyük bir çoğunluğun kınaması mevcuttu.
Herhangi bir terör olayında, olayın terör saldırısı olup olmadığı, olaya duyulan sempati ile orantılıdır, mesela Çeçenistan’da savaşanlar bizim için direnişçi iken, Rusya için teröristtir.
Terörün amaçlarından bir tanesi de dikkat çekmektir. Bunu en güzel basın yayın yoluyla yaparlar, daha geniş kitlelere ulaşır eylemlerinin getirdiği ses. Onların amacı seslerini duyurmaktır.
Hafta içi, sosyal paylaşım sitesi bir geceliğine kapatıldı. Hükumetin bu tavrı karşısında muhalefet cephe oluşturdu. Neden özgürlükleri kısıtlıyorsunuz diye. Belli bir zaman geçtikten sonra olayın üzerinden kapatma nedeni belli oldu.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu, Çağlayan'daki İstanbul Adalet sarayında terör saldırısında şehit edilen savcı Kiraz'ın rehin alınması görüntüleri yayınlanan YouTube ve arama motoru Google'ın söz konusu yayınlarının, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkındaki Kanun'un 8/2. maddesi doğrultusunda engellenmesini talep ettiği haberi basında çıktı.
Çağlayan adliyesinde savcı rehin alındı dendiği anda Twıtter hesaplarında , bir bez parçası ve olaylarda ekmek almaya giderken öldürüldü diye ajitasyon yapılan bir çocuğun resminin önünde başına silah dayanmış bir savcının resimleri boy göstermeye başlamıştı.
O resimlerin altında ise taraftarlarının oldukça gayri insani yorumları ve diğer taraftan masum eylemci görüntüsü vermek için mücadele eden ulusal basının yazarlarının yorumları havada uçuşmaya başlamıştı.
Böylesi bir yayının ülkeye mi, eylemcilere mi faydası olurdu ?
Daha önce açılımın sekteye uğratılmaması için mücadele edilmesini fırsat bilip, dağa koşarak, orada ki teröristlerle kucaklaşan vekillerin görüntülerinin ülke basınına servis edilmesi kimin amacına hizmet etmişti. O görüntülerden dolayı iktidara saldıranlar, Çağlayan adliyesinde ki eylem için savunucu pozisyonuna geçmesi nasıl bir mantığın ürünüdür. Teröristin iyiliği yada kötülüğü ülke içinde hizmet ettiği amaca göre mi belirleniyor ? yoksa iktidar zorda kalsın da nasıl kalırsa kalsın, vatan değil koltuk veya iktidar hırsıdır önemli olan.