90'ların en çok izlenen komedi programı belki de Olacak O Kadar'dı... Ben henüz ilkokula başlamadan onu izlemeye başlamıştım. Özel televizyonların ülkemizde yeni ortaya çıkması ile daha özgür bir dil kullanmaya başlayan sanatçılar, kendilerine yakın olan kanallarda daha sık görünmeye başladılar zamanla. Ama Olacak O Kadar kendini o kadar iyi anlatmıştı ki bizlere, artık onun kendine uygun bir televizyon kanalı bulması değil, ona uygun bir televizyon kanalı bulunması şart olmuştu. Siyasilere akılcı taşlamalar yaparken bize bir Kemal Sunal filmi izletmiş olurdu aslında. Kemal Sunal'ın komedi diyerek gülüp geçtiğimiz o filmlerinde çok şey saklıdır, tıpkı Şarlo adını verdiğimiz Charlie Chaplin'in filmlerindeki o derin düşünceler gibi... Levent Kırca da Türk televizyon tarihinin en uzun dönemli komedi programlarından birini yapmakta olduğunun bilincinde ve bunu yeni dönemde bize tekrar gösterecek.
Geçen cumartesi gecesi izlediğim bölümünde 'söylenecek çok şey var yine' diyordu oyuncular adeta... Aradan geçen yıllardaki birikmişliğin yanısıra; gündemi saatbaşı değişen ülkemizde ve bu hızlı dünyada bu durum olanaksız değil. Türkan Saylan'ı ölümsüzlüğe uğurladığımız 18 Mayıs gününden beri belki de onun için yapılmış en güzel anmaydı bu program. Türkan Saylan ve Mustafa Kemal'e ayrılan bu skeç içinde, Paşa'nın karşısına o bildik umudu ve Türk ulusu için çalışmış olmanın tatlı yorgunluğu ile oturmuş olan Türkan Saylan; ulusun kurtarıcısı ve onu yeniden ulus yapmış Mustafa Kemal Paşa'ya 2009 Türkiye'sinin genel durumu üzerine malumat veriyordu. Ve skecin sonunda Mustafa Kemal ayağa kalkarak bu gidişin böyle olmayacağını, yeniden Samsun'dan gelmek gerektiğini söylüyordu. Bu bir yorumdu, herkesin yorumu farklıdır tabi; fakat ülkemiz gerçeklerinin başka başka yorumlara malzeme edilmesi acıdır.
Dinimiz kula kul olmayı, kula kulluk etmeyi yasaklarken Yaratan ile kulu arasına başka kulların da sokulamayacağını kesin dille ifade etmiştir. İnsanın özgür iradesi diye tanımlarız bunu dinimizde. Bundan dolayı şıhlar, şeyhler, müritler ve müritlik sistemi bizim dinimizde aslında olmayan; ama din tüccarlarınca ortaya çıkarılmış kurumlardır. Allah ile aramıza bir şeyhi almak ne demektir, ne kadar büyük bir cehalet ve günahtır ki; bu yazımız içinde bu konuya daha fazla girmek konuyu dağıtmak olur. Çünkü Allah 'oku' derken 'kendin öğren, araştır, faydalan' da demek istemektedir.
Türkan Saylan devletin elininin uzanamadığı yerlere, ailelerin içine ellerini uzattı, okumak isteyen, bu çemberi kırmak isteyen çocuklara, kızlara karşılıksız burs verdi, onlara özgürlüğe giden yolu gösterdi. Çünkü ancak kadınların daha iyi bir eğitim almasıyla aile içindeki eğitim değişirdi. Kula kulluk etmenin, ağanın yanında ırgat olmanın ne demek olduğunu bilen insanların karanlık dünyasına bir o girdi ülkemizde. Onlardan karşılık istemedi, onlara zorla düşünceler aşılamadı, beyinlerini yıkamadı. Önlerindeki engelleri kaldırmalarını sağladı. Bunun için cenazesi belki de Türkiye'nin en kalabalık cenazelerinden biri oldu. Van'dan gelmiş kadınlar 'o bizim anamızdı, bizi ailemiz korumadı o korudu' derken gözyaşları dökmekte haklıydılar!
Ulusumuza milli bağımsızlığını veren Mustafa Kemal gibi onun manevi kızı olduğunu bildiğimiz Türkan Saylan da mürit olmayı reddetti, Türk insanına bunu yakıştıramadı. Mustafa Kemal, Türk analarına hitaben 'sen ayaklar altında değil, omuzlar üzerinde taşınmalısın' derken, Türkan Saylan belki de Türk ulusuna en güzel en değerli hediyeyi verecektir. Gerek Atamızı gerekse O'nun kızını rahmetle, sevgiyle, saygıyla anıyoruz...
İyi haftalar...