İnsanların sıkıntıya düşmelerinden, varlıktan yokluğa düşmelerine, özgürlüklerini kaybetmelerine veya sağlık problemi yaşamalarına hiç bir zaman sevinmediğim gibi düşmanım dahi olsalar üzülmüşümdür. Zira başkalarının sıkıntılarından mutlu olan insanlar ruh sağlığı bozuk olan insanlardır. Hayatımın son on yılı adliye ile cezaevi arasında gidip gelmekle geçti. Bu benim için çok zor olsa da her musibetin bir mükâfatının olacağını ve yaptığımız bir günahın karşılığı veya sevap hanemize yazılacak bir ecir olduğunu bildiğimizden ve buna iman ettiğimizden yılmadan, bıkmadan mücadele ettik ve Rabbime binlerce kez hamdü senalar olsun dimdik ayaktayız. Bizleri yıkmaya çalışan insanların tamamına yakını yok olup gitti ama Rabbim bizi ayakta tuttu. Hayvanlar âleminin tamamına yakını ya siyaset dünyasından silinip gitti ya da ekonomik bakımdan silinip gittiler. Gazeteyi kuralı dokuz yıl oldu. İlk beş yıl kendi sıkıntılarımızla uğraştık. Sırf işlerine gelmediğimiz için ve ahlaksız işlerine bizi alet edemedikleri için bizi yok etmek isteyenlerin ellerindeki siyasi gücü kullanarak bize karşı yaptıkları operasyonlarla uğraştık. Ama onların siyasi güçleri var idiyse, bizim de rabbimiz vardı; hamdolsun Rabbimiz onları değil bizi haklı çıkardı.
Son dört yıllık süreçteki tek uğraşım şehirdeki yanlış uygulamaların karşısında durmak oldu, bunu yapmamın tek nedeni de yıllardır hayalini kurduğum bu mücadeleyi yapmanın imkânını bulduğumdan o imkânı bu yönde kullandım. Verdiğim mücadelede ailemin ve kan bağım olan insanların dışında Allah kulu yanımda olmadı. İşin garip tarafı çocuklarımın kan bağı olan bazı siyasetçiler de bize destek olacaklarına o şerefsizlerle bir olup bizim karşımızda oldular. Ama hiç önemli değil, Allah öyle bir Allah ki kimsenin yaptığını kimsenin yanında koymuyor. Gün geliyor her şey ayan beyan ortaya çıkıyor, herkes yaptığının bedelini ödüyor. Yaşadığım olaylar bana açık ve net olarak şunu gösterdi ki ideolojileri, inançları ne olursa olsun menfaat birlikteliği insanları çok rahat bir biçimde buluşturuyor. Verdiğimiz onca mücadelede bir Allah’ın kulu “Yahu arkadaş bu adam burada ülkenin ve şehrimizin geleceği için uğraş veriyor, birazcık destek olalım” demedikleri bir yana tamamına yakını karşımızda oldular.
Üç yıl önce İl Özel İdaresi’nde yaşanan yolsuzluk olaylarını aylarca belgeleriyle yazdık ama bırakın karşımızdakilere ceza vermeyi bize dava açtılar. Allah’tan avukatımız işini çok iyi yapıyordu da kurumların tazminat davası açamayacağı yönündeki Danıştay’ın içtihat kararını buldu da beraat ettik; yoksa oradan tazminat ödemek zorunda kalacaktık. İl Özel İdaresi’ndeki Paralel Yapılanma öyle enteresan işler yapmıştı ki aklınız şaşar. Bazı gazetecilere ve Ajans sahiplerine akıllara durgunluk verecek boyutta ödemeler yapmışlar. Hatta bir tanesine ayda dört beş bin avro danışmanlık ücreti ödeyerek Avrupa bilmem ne projesi adı altında devletin parasını çarçur ettiler, yetmedi bu zata dört beş milyon lira civarında para aktardılar. Bir başkasına aynı şekilde dört beş milyonluk iş verdiler. Şimdi köylere su ve yol yapmak için onca uğraş veriliyor, oysa o paralarla nice yollar yapılmıştı. Paralel Yapı’nın en sağlam olduğu yer İl Özel İdaresi’ydi; orası kapandıktan sonra devletin farklı kurumlarına yerleşen bir kısık Paralelci üst düzey yetkililer Cemaat’i her yönüyle finanse etmeye devam ettiler.
Bu mücadelemizde o kadar enteresan şeyler yaşadık ki anlatamam. Bazı paralel siyasetçiler bizi bitirebilmek için kurdukları kumpasa gazeteci geçinenleri de dâhil edip bizim aleyhimizde ifade vermeyenleri korkutmak amacıyla köşe yazdırdılar. Yazdırdıkları köşe yazılarında aynen şu ifadeler geçiyordu; siyasette, ticarette ve sporda bazı insanları tehdit edenlerle ilgili Emniyet’te ifadesine başvurulan insanlar ifade vermekten imtina etmekteler, bu fırsat bir daha ele geçmez, bu fırsatı değerlendirin, aksi halde bu adamlar sizi şöyle yapar, böyle yapar şeklinde alçakça ve şerefsizce yazılar yazdılar. Bu şerefsiz ve haysiyetsiz adamların, şimdi ötede beride, darbe olsaydı ilk biz tutuklanacaktık dediklerini duyunca bilmemneremle gülesim geldi. İnsanlar bu kadar yüzsüz nasıl olabiliyorlar bir türlü anlayamıyorum.
Yıllardır bu şehirde Adliye teşkilatında, Emniyette, Özel İdare’de, sağlık kurumlarında ve diğer kamu kurumlarında olan Paralelcileri yazıp çizmemize rağmen kimse elini taşın altına koymadı, peki şimdi ne oldu? Musibet gelmeden aklımız başınıza gelmeyecek mi? Adliye’de gözaltına alınan yargı mensuplarının dışında en az üç beş tane daha Paralelci’nin olduğunu çok iyi biliyorum; bakalım onlarla ilgili ne yapılacak.
Bu arada dünkü haberimiz üzerine ilk kez Kamu Hastaneleri Birliği’nden bir cevap gelmiş. Cevapta özetle ihale makamının Kamu Hastaneleri Genel Sekreterliği olmadığı, Araştırma Hastanesi olduğu o nedenle sorumluluğun Araştırma Hastanesi yönetiminde olduğu belirtiliyor. İyi güzel de Araştırma Hastanesi Denge gazetesine mi bağlı, yoksa Kamu Hastaneleri Genel Sekreterliği’ne mi bağlı? Bunca zamandır soruyoruz, neden sorularımıza cevap verilmedi de 15 Temmuz darbe girişiminin ardından anında cevap verildi? Bizi mahkemeye verdiklerinden söz etmişler, ellerine sağlık güzel yapmışlar da önce belgeleri ile birlikte sorduğumuz sorulara bir cevap versinler de ondan sonra istelerse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gitsinler. Biz onlara soru soruyoruz, önce cevap verecekler ondan sonra biz de verdikleri cevapları siz değerli okurlarımızla paylaşacağız, ondan sonra da onlar diledikleri yere gidecekler. Biz elimizdeki belgeleri yayınlamaya devam edeceğiz, ancak Sağlık Bakanlığı’nın ve başta Çağatay Kılıç, Çiğdem Karaaslan ve Milletvekilleri olmak üzere tüm siyasetçilerin bu olaya derhal müdahil olmaları gerekir. Aksi halde geç kalınacağını da unutmamak gerekir. Kalın sağlıcakla.