Peygamberimiz (s.a.v.) “Dört şey vardır ki, bunlar kimde bulunursa o kimse halis münafık olur. Kimde bunlardan bir nesne bulunursa onu bırakıncaya kadar kendisinde nifaktan bir haslet var demektir. Bunlar; kendisine bir şey emanet edildiğinde hıyanet eder, konuştuğunda yalan söyler, söz verdiğinde sözünde durmaz, kavga ettiğinde haddi aşar” buyurmuştur. İnanmadığı halde inandım diyenlere itakadi bakımdan münafık denir. Böyle bir insanın Allah katından hiçbir değeri yoktur. Toplum nazarında da bunlara iki yüzlü insan denir. Güven vermeyen, kendisine güvenilmeyen insan demektir. Toplumsal itibarı sıfır olan insandır. Zira Hz. Peygamber Müslümanı tarif ederken; “elinden ve dilinden diğer insanların emniyette/güvende olduğu kimsedir” buyurmuştur.
İslam ve Müslüman kimliği güvenin teminatıdır. Hz. Ali (r.a.)bir sohbetinde kendisine sorulan bir soru üzerine şöyle buyurmuştur. Bir insan malını/servetini kaybettiğinde hiç endişe etmesin. O kimse aslında hiçbir şeyini kaybetmemiştir. Hayat devam etmektedir. Kendisine o serveti verenin de alanın da Yüce Allah olduğunu hatırlamalı ve bilmelidir. Mala sahip olmak ve malın elden çıkması kendisinin Rabbı tarafından imtihan edilmesidir ki bu vesile ile belki Rabbının rızasını kazanmış olur. Kişi sağlığını kaybettiğinde sahip olduğu servetin yarısını kaybetmiş demektir. Zira sağlık olmadan kişi ibadetini bile verimli bir şekilde yapamaz. Dünya nimetlerini değerlendiremez ve o nimetlerden gereği kadar istifade edemez. Ama kişi bu halini de şükretmek ve zikretmek suretiyle kendi lehine çevirebilir, bu vesileyle de Rabbına kendisini sevdirir. Bu da sonuçları ve sorumlulukları ağır bir imtihandır. Üçüncüsü de itibar kaybetmektir. Kişi itibarını kaybetmişse eğer, sahip olduğu dünyevi ve uhrevi bütün nimetleri kaybetmiştir. İçinde yaşadığı toplumda ismi geçtiğinde ve adı anıldığında neredeyse o toplumun büyük ekseriyeti yüzünü çeviriyor ve burnunu kıvırıyorsa itibar bitmiştir. İşte böyle kimse ister ağlasın isterse gülsün ama Yüce Allah katında hiçbir değeri yoktur.
Bir kimsenin Allah katında değerinin olması Allahın kullarının şahadetine bağlıdır.
Mahlukun nezdinde değeri sıfır olanın Halik’ın katında da değerinin sıfır olduğuna inanıyoruz. İbadetlerin hikmetlerini incelediğimiz de neredeyse tüm ibadetlerin insanların güzel ahlak sahibi olması için emredildiğini görürüz. İslamın temel prensipleri olan namaz, oruç, hac ve zekat ibadetlerini yerine getirmemize rağmen toplumsal itibarımız sıfır ise, suçu toplumda arayamayız. Yapmış olduğumuz ibadetler bizi erişmemiz gereken olgunluk ve ahlaki noktaya taşımamıştır. Yaptığımız ibadetlerin bizi olgunlaştırmaması ibadetin kusuru değil bizim ibadeti yaparken işlediğimiz kusurlar nedeniyledir.
“Müslüman” bir kimliktir. Bu kimliğin sahibi olanlarının sorumlulukları vardır. Müslüman’ım diyen kimsenin, kimliği ile hali arasında irtifa sorunu olmamalıdır. Toplumsal itibar bunun en somut göstergesidir. İtibarsızlık söz konusu ise, kişi kendisini sorgulamalı ve kimliğinin gerektirdiği bir düzlemi bulmalıdır. İbadetler, kişinin kimliği ile buluşmasına katkı sağlayan amellerdir. Müslüman kimliği sanal bir etiket değildir. Bu kimlik; itikat, ibadet, ahlak gibi temel belirleyenleri olan bir marka değerdir. Müslüman kişi; İslamı temsil ettiği gibi, İslam da Müslüman kişide tezahür bulmaktadır. Kalbi kabullerle, zihni kodları Müslüman kimliğine uygun olanların, ibadet ve ahlaki davranışları da İslami değerlere ve kurallara uygun olacaktır. Bu da, kişinin itibar hazinesini oluşturacaktır.