Yeryüzünde hayat sabahtan başlar. Bütün canlılar sabahın erken saatlerinde kendi dilleriyle ve halleriyle zikirlerini yaparak Yaratanlarını anarlar ve güne öyle başlarlar. Kainatta var olan sürekli zikrin halkasına her sabah canlılar da ilave olurlar. Bir tarafta sabah olurken diğer tarafta akşamdır, diğer tarafta akşam olunca öbür tarafta da sabah olur. Böylece de zikir halkası devamlılık arz eder.
İnsanın ortalama ömrü günümüzde yetmiş yıl gibidir. Peygamberimiz atmışüç yıl yaşamıştır. Bu hayat içerisinde kişi her gün farklı bir süreç yaşar. Birbirine benzeyen iki günü söz konusu olamaz belki. Aynı işi yapsa da aynı mesleği icra etse de karşılaştığı olaylar ve elde ettiği kazanımlarla kaybettikleri hep farklıdır. Hayatın devamı için gerekli olan maddi ihtiyaçların elde edilmesine yönelik gayretlerin yanında, Yaratan Rabbını her an zikretmekle de mükelleftir insan yaratılış gayesi itibariyle. Asr-ı saadet döneminde insanlar Peygamberimizin etrafında ve mescit merkezli bir hayat sürerler, günlerini namaz vakitlerine göre tayin ederek beşe bölüp yaşarlardı.
Sabahın erken saatinde kalkmak ve güne sabah namazıyla başlayarak, kainatın ve tüm yaratılmışların zikrine ortak olmak Müslümanın günlüğünde ilk sırada yer alır. Peygamberimiz Medine-i Münevverede Mescidi Nebevide güne Bilal-i Habeşinin okuduğu sabah ezanıyla başlar, sabah namazının sünnetini evinde kılar, sonra mescide geçerek, hasta olanlar hariç mescide gelen sahabelere sabah namazını kıldırarak, güne ilahi zikirle start verirdi. Bütün Müslümanlar sabah namazları başta olmak üzere tüm namazlarını mescidi nebevide Peygamberimizin arkasında cemaat olarak kılmaya gayret ederdi. Bu örnek tablo günümüz Müslümanının gününün yol haritasını belirten bir hayat şeklidir.
Sabah namazını cemide cemaatle kılmanın saadet dönemindeki anlamı, o bölgedeki Müslümanların bir araya gelmesi, güne birlikte başlanması, ilk günlük ilahi zikrin hep beraber yapılması, namaz sonrasında istişarede bulunulması, sıkıntısı olanların dertlerine çarelerin üretilmesi ve sorulan soruların cevaplandırılması anlamına geliyordu. Namaz sonrası vakit, günlük mini bir toplantı olarak da geçerdi. Sabah namazının sonrası” Peygamber Sohbeti” saati olarak değerlendirilir, ilim, irfan, edep ve adap böylece tek elden ve ilahi terbiye ile herkese sunulurdu.
Peygamberimiz uygulamasında, yemek ihtiyacının giderilmesi namazdan sonra yer almaktadır. Sabah namazını cemaatle kılan Müslümanlar evlerine gider yemeklerini yerlerdi. Bunun güne ve hayata taşınması gereken mesajı, öncelikle insanın ruhunun doyurulması gerektiğidir. Manevi gıdayı almayan bir bedenin maddi besinlerle beslenmesi halinde günlük akışında bir takım sapmaların olabileceğidir. Güne zikirle başlayan bir insanın o gününde boş işler ve lüzumsuz hesaplar çoğu kere yer almayacaktır. Malıyla öğünmeyecek, yediğini anlatmayacak, hayallerinin peşinde koşmayacaktır.
Müslümanın sabahı abdest alarak başlar, namazla devam eder, cemaat sohbetiyle kardeşlik inşasına dönüşür, sıkıntıların ve kederlerin giderilmesiyle de günlük paylaşım gerçekleşir. Müslümanların bulunduğu bölgede birbirinden habersiz ve çaresiz kimse kalmaz. Meleklerin şahitliğine de muhatap olan Müslüman, sabah namazında camide bulunarak günlük ilahi yoklama kaydını da yaptırmış olur. Sabahın bereketi, Allah c.c.nın rahmeti, günün nasıl başladığına göre Müslümanın hayatında karşılık bulacaktır.
Kainaatın zikrine iştirak saati olan sabah namazı vaktini yatakta geçirmek en büyük gaflettir. Arkasından yemeğe başvurup, bedenin ihtiyacı olan gıdayı alarak ruhu unutmak ve manevi gıdadan ruhu mahrum bırakmak ayrı bir gaflettir. Günlük stres, kargaşa, karmaşa, kavga, gürültü, kan ve göz yaşının nedeni ilahi zikirden kopmaktır. Bereketin tahsis edildiği saatte yatakta yatmaktır. Ruhun besleneceği vakti bedeni beslemekle meşgul olmaktır.
Müslümanın sabahı, Peygamberinin sünnetine uygun olarak başlamalı, günü öyle şekillenmelidir. Yoksa bereket yerine dert, rahmet yerine lanet oluşur.