MUSTAFA (2008)

Ahmet Ufuk Erkan

 

MUSTAFA (2008)

 

 

Yönetmen: Can Dündar, Hacı Mehmet Duranoğlu

Senarya: Can Dündar

Oyuncular: Mustafa Kemal Atatürk, Cemalettin Canlı, Ulaş Canlı .....

imdb:   http://www.imdb.com/title/tt1319727/

 

 

                        Filmi, sinemada izledim. Daha piyasaya çıkmadan,hakkında epey yazılıp çizilmişti. İzlemediğini belirtip, duyumlarını yazanlara uymadım. Gittim seyrettim filmi. Öncelikle, belgesel tadında, lakin asla belgesel değil. Cümle, birbirini nakzeder gibi görünebilir. Fakat başka türlü de anlatılmaz. Yer yer belgesel özellikler taşıyor. Eski çekimler, fotoğraflar… Anlatıcı ses yüzünden, onun sürekli araya girmesi yüzünden, belgesel değil de “dilgesel” olmuş.

 

                        Belgesel, sonraya kaldığında, yıllar sonra yani bakıldığında, kaynak gösterilebilen bir eserdir. Bu filmi kaynak göstemezsiniz. Seyirlik; güzel bir seyirlik. Aynı zamanda, dışardan filme alınmış belge niteliğindeki katkılar sebebiyle de “belgesel film” addelimez. Olsa olsa, belgeleri topluca görmemize yarar. Yararlanılan kaynaklar, seyreden ve film hakkında yazanlarca okunmuş olsaydı, bu film zaten bu kadar –yergi anlamında- tepki almazdı. Kaynak kısmındaki eserler pek okunmadığından, sanki ilk kez bu film söylemiş gibi değerlendirildi pek çok şey…

 

                        Bazı “özensiz” sahneler dikkat çekici. Benim dikkatimi çekti desem daha doğru olur. Salonu dolduran üç kişi olarak film hakkında konuştuk; oradan biliyorum. Birinin dikkatini celbeden, diğerinin umrunda olmayabiliyor. Mesela, o tarla sahnesi… O kargaların kovalandığı –Langaza'da bu tarla. Selanik'e yakın bir yer- otlarla kaplı saha, tarla deyince aklıma gelenin tümüyle dışındaydı. Ekili, biçili bir toprak geliyor aklıma tarla deyince. Orasıysa, yani filmdeki çocuğun – adı Yorgo'ymuş; Yunanlı bir çocuk- kargaları kovaladığı çalılıksa, içinde gelinciklerin de büyüdüğü, otlara belenmiş bir yer. Ve kargaları kovalamaya değecek bir ürün de görülmüyor. Belki, gelincikleri yemesin diye kovalanabilir…

 

                        Bazılarının, çakalların olduğu sahne dikkatlerini çekmiş. Tabii noksan bir okumayla bakmışlar ve toprağı eşip, M. Kemal'in vefat etmiş kardeşini çıkarıp yemelerine odaklanmışlar. Çakal sahnesinde asıl vurucu olan, anlatıcının tam, “Mustafa dünyaya geldi” dediğinde, müthiş bir şimşeğin çakması ve de çakalların kaçışması… Büyük insanların doğumuyla ilgili anlatılarda da vardır bu tip örnekler. İşte, sonsuza dek yanacağı düşünülen ateşler pat diye söner, güç sahibi insanların tahtları yıkılır vs…

 

                        Yine, bazı köşe yazarları, filmdeki artistler hakkında söylenmişti. Yahu, artistleri görüp de eleştirmek mümkün değil ki. Sanki, “birkaç kişi ekmek yesin bari” düşüncesiyle hareket edilip, araya birkaç oyuncu sıkıştırmışlar; hatta bazıları, çekim için gidilen yerlerden bulunmuş… Nasıl olur da bu kadar kısa görünen kişiler, “rollerini yapamamışlar” diye yerilebilir? Kargalar ve çakallar animasyon. Ufacık roller için de bu animasyon yöntemine başvurulabilirmiş bence.

 

                        Asıl, filmdeki gazeller, şarkılar, öyle kısaca duyulup kaybolan parçalar müthiş. Film müziğinden değil, araya serpiştirilmiş eski şarkılardan bahsediyorum. Film biterken, birden bire duyulan, senfoni gibi bir müzik, ince ince bağıran bir kadın sesiyle; fakat kulağı rahatsız etmesine müsaade edilmeden, Timur Selçuk başlıyor söylemeye. Güzel de ediyor…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.