Kişi; bir kere aldanmışsa aldatan sorumludur, aynı kişi ikinci defa aldatılmışsa aldatan da aldanan da sorunludur, aynı kişi üçüncü defa aldatılmışsa aldanan ahmâktır. Çinlilerin ticari felsefelerinin temelini teşkil eden bu düşünce; bugün onları ticarette dünyanın merkez üssü haline getirmiştir. İslâm toplumunda ticareti güven oluşturur. Ancak, buna rağmen; insani zaaflar ve beşer kaygılar nedeniyle Yüce Allah ticaretin kayıtlar üzerinden yapılmasını bildirmiştir. "Müslüman bir delikten iki defa ısırılmaz" Peygamberi beyan da; bu konuda Mü'minlere yol göstermekte, önemli bir hatırlatma ve uyarı yapmaktadır.
Toplumu üç sınıf insan yönetir. Alimler, Amirler ve Tacirler. Eğer bu üç sınıf insan; adaletli, hakkaniyetli, merhametli, ibadetli ve itaatli ise o toplum huzurlu ve mutlu olur. Alimler; insan yetiştirir, amirler; insanları idare eder, tacirler de; insanların ihtiyaçlarını karşılarlar. Alim; amirlik, tacir; alimlik, amir; tacirlik ve alimlik yapmaya kalkarsa; toplumsal ayar bozulur ve kaos oluşur. Alimlerin, amirlerin ve tacirlerin, kurallarına göre hizmet ettiği toplum kitlesi; ferasetli ve basiretli olur, diğer bir ifadeyle o toplum üyeleri ariftirler ki; tüm olayları, hikmetle değerlendirirler. Hangi toplum katmanında olurlarsa olsun, öylesi toplum üyelerinin yaptıkları değerlendirme "Kitabi"dir. Onlara; "Cahil" değil "Arif" denir. Attıkları her adım, yaptıkları her eylem, söyledikleri her söz; vahyin kulaklarına ve kalplerine fısıldadıklarıdır. Onların; köyde, kentte, dağda veya deniz kenarlarında yaşamaları, onları farklı kanaate sahip kılmaz. Arifi bakış; hikmetli sonuçlar doğurur ki; böylesi sonuçlar; o toplumun tüm üyeleri için hayırlıdır.
Mutluluk zannedilen sürecin ilk adımı; zenginlik ve kaynak biriktirmektir. İkinci adımı; eşya, araç-gereç sahibi olmaktır. Üçüncü adımı; ismini ön plana çıkaracak yatırımlara ulaşmaktır. Bunlar elden eden kimse, yine de mutlu olamadığını farketmektedir. Bu noktadan itibaren imanı güçlü olan kimse, mutluluğun; insanlara karşılıksız yapılan hizmette ve alınan duada olduğu anlar ve o güne kadar elde ettiği her şeyini karşılıksız olarak insanlara hizmete tahvil eder ve böylece hayatını duaya dönüştürür. Artık; mutlu ve huzurludur. İman zayıf olan kimse ise; mutluluğa ulaşamayınca, bunalıma girerek, çareyi ölümde düşünerek intihar eder. Böylece; imanlı kimse elde ettiklerini sıfırlayarak mutlu olur, imanı zayıf olan ise sahip olduklarıyla ebedi mutsuzluğu satın alır. Öyleyse, işin başında; hayatı duaya dönüştürecek adımlarla yürümeye başlamak akıllı insanlar yöntemidir. Yüce Allah; "aklını kullanmayanların başına pislik yağar" buyurmaktadır.
İnsanlar bazen sahip olduğu imkânlarla mutsuzluğu satın alırlar. Bunun için de, kullanılan sermaye; duyarsızlık, vurdumduymazlık ve gamsızlıktır. Müslüman tarifini yapan Peygamberimiz; ortam, zaman ve sorulan soruları dikkate alarak verdiği cevaplarda; "Müslüman; bir delikten iki defa ısırılmaz" buyurarak; Müslümünların dikkatli ve uyanık, duyarlı ve hassasiyet sahibi olmaları gerektiğini hatırlatmıştır. Atalarımız bu durum için; "Gamsız öküz kasabın bıçağını yalar" diyerek, ihmâlin ve duyarsızlığın kişiyi felâkete götüreceğini tecrübe ederek ilân etmişlerdir.
İnsanlığa ve insanlara huzur ve mutluluk modeli de olan Peygamberimiz; kendisinden sonrası için Kur'an ve Sünneti işaret etmiştir. Beşeri hayatın zorluklarına karşı ilahi reçete; Hz. Peygamberin sünneti ve Yüce Allahın insanlığa sunduğu ilahi mesajı olan Kur'andır. Hz. Peygamberin kabrine olan hürmet ve sevgi; sünnetine bağlılık konusunda da karşılık bulmuş olsa; bugünkü huzursuzluklar yaşanmayacaktır. Peygamberimizin bedeni ve fiziki varlığı elbette çok önemlidir ancak insanlık için sünneti ve işaret ettiği Kur'an daha da önemlidir. Müslümanlar bu konuda imtihan halindedir, insanlık da böylesi hazır bir projeyi görememe zaafı içindedir.
Mutluluğun şifrelerinin tamamı; İslâmın temel kollarında bulunmaktadır. İslâm; sadece ibadet dini değil, hayat dinidir. Hayatın ibadete dönüşmesi halinde insanlar da, en üst perdeden mutluluğu yaşamaktadır. Peygamber dönemine, saadet asrı, insanlarada saadet toplumu denmesi; onların huzurlu ve mutlu yaşamları nedeniyledir. Mutluğu bulmaları da; İslâmın hayat tarzını yayama dönüştürdükleri içindir.