Meşhur Kız Kulesi Bilmeyeniniz yoktur elbette. İstanbul'un en güzel semtlerinden Üsküdar'ın karşısında deniz ortasında yüzyıllar boyu duran, nice aşıklara ve sevenlere sevemeyenlere ilham kaynağı olmuş Kız Kulesi. Güzel bir kış günü. Kış değil sanki ilkbaharın en sıcak günlerinden bir gün sanki. Kız Kulesi'nin hemen karşısında merdivenler denizi ve manzarayı seyretmek için çok güzel mekan. İşte böyle bir günde bu mekanda oturmuş çayımı yudumluyorum. İkindi ile akşam arası. Gökyüzünde Atatürk havaalanına inmek için alçalan uçakları seyrediyorum. Dalmışım. Yanıma ellili yaşlarında olduğu tahmin edilen bir beyefendi oturdu. Selam verdikten sonra, o da benimle beraber manzarayı seyretmeye başladı. Saçları kırlanmış ve azalmış olan bu beyefendi ile epey bir zaman oturduk hiç konuşmadan. Aniden döndü bana: Sana bir şey sorabilir miyim dedi. Ben gayri ihtiyari: Tabii. Dedim. Evlat sen benden epey genç sayılırsın, ama yine de başından geçmiş birçok olay ve tanıdığın birçok kişi vardır. Bana söyleyebilir misin, bugün sana değer veren arkadaşlarından dostlarından hani derler ya ölümüne seni seven ve senin sevdiğin kaç kişi var şaşırmıştım. Hiç düşünmemiştim. Şimdiye kadar birçok dost dediğimiz kişiler oldu. Ama gerçekten bana söylendiği gibi değer veren kaç kişi olmuştu acaba? Düşündüm bir an. Bir türlü bulamadım. Utanarak sıkılarak cevap verdim. Yok dedim olmadı. Yanımdaki yabancı derin bir oh çekti. Ben elli yaşın üstündeyim ben de henüz bulamadım evlat, üzülme. Dedi. Sonra yine derin bir sessizlik ve bir zaman sonra yanımdan kalktı ve başıyla küçük bir selam vererek ayrıldı. Gitti.
Yabancı gittikten sonra ben derin derin düşüncelere daldım. Nerden çıkmıştı bu yabancı. Beynimi allak bullak etti. Düşünmeye başlamıştım. Evet bende genç sayılmazdım, benimde başımdan birçok kişi ile birçok olaylar geçmişti. Çok değer verdiğim gerçekten ölümüne çok sevdiğim ve değer verdiğim insanlar olmuştu. Ancak öyle zamanlarda hiç beklemediğim yanlışlar gördümki, inanamadım. Sonunda koptuk gitti.
Şunu söylemek gerekir ki, bugün insanlar mutluluk oyunu oynamaktadırlar. Sorduğunuz zaman birçok aile kendi iç dünyalarındaki çelişkileri ve mutsuzlukları dışarıya anlatamazlar. Ve mutluluk oyunu oynamaya devam ederler. Evlerinin içi barut fıçısı gibidir. Her an patlamaya hazır. Mutluluk, sahip olamadıklarımızı elde etmeye çalışmakla ele geçmez. Sahip olduklarımızı kaybetmemekle ve değerini bilmekle başlar. Mutluluk Oyunu oynamaktansa, geçmişten ders alıp neleri nasıl kaybettiğimizi çok iyi etüt edip geleceğimizi ona göre şekillendirmek gerekir. Evet yabancının dediği gibi acaba bugün bize gerçekten ölümüne değer veren kaç kişi var acaba? Yahut öldüğümüzde geride ailemizin dışında kaç kişi, kaç gün ağlar acaba?
Sevgiler saygılar efendim.