Üniversite hayatında oldukça başarılı olan genç bir adam, okuldan mezun olmak üzereydi. Babası ülkenin en zengin adamlarından biriydi. Dolayısıyla babasına mezuniyet hediyesi olarak geçenlerde gördüğü Ferrari'yi kendisine almasını söyledi. Tek isteği mezun olduğu gün hayalindeki o arabaya binmekti. Mezuniyet günü yaklaşırken genç adam, babasından istediği arabayı satın aldığına dair işaretler bekliyordu.
Sonunda üniversiteden mezun olduğu gün babası onu özel çalışma odasına çağırdı. Önce böyle iyi bir oğlu olduğu için onunla nasıl bir gurur duyduğunu ve onu ne kadar çok sevdiğini söyledi. Sonra da mezuniyet hediyesi olduğunu söylediği çok güzel paketlenmiş bir kutuyu oğluna uzattı. Genç adam, biraz meraklı, biraz da hüsrana uğramış bir vaziyette hediye kutusunu açtı. Hediye kutusunun içinde özel deri kaplı bir Kur'an-ı Kerim vardı. Öfkeyle babasına sesini yükselterek: Bunu ben de alabilirdim, tüm sahip olduğun parayla bana böyle bir hediye mi aldın? diye bağırdı. O hediye kutsal kitabı babasının masasının üzerine bırakarak evi terk etti. Bir daha da eve geri dönmedi.
Uzun yıllar geçti. Babası kadar zengin olamasa da genç adam da iş dünyasında kendi çapında başarılı oldu. İyi bir aile kurdu. Kendisine güzel bir ev aldı. Mezuniyet gününde sahip olmayı istediği kadar güzel spor bir araba alamasa da ortalama üstü bir arabası oldu.
Bir gün düşünürken babasının oldukça yaşlanmış olabileceğini hatırladı. Belki de artık onu ziyaret etmenin vakti geldi diye düşündü. Mezuniyet gününden beri onu hiç görmemişti. Daha o bu düşüncesini gerçekleştiremeden acı bir haber geldi. Babası vefat etmişti. Vasiyetine göre bütün varlığını da oğluna bırakmıştı. Veraset işlemlerinin yapılabilmesi için babaevine gitmesi gerekiyordu. Babaevine geldiğinde o evde geçen tüm anıları tekrar gözünde canlandı. Birden kalbini bir üzüntü ve pişmanlık kaplamıştı. Babasının önemli evraklarının bulunduğu evdeki özel çalışma odasına gitti. Yıllar önce kendisine hediye olarak verdiği ancak onun kabul etmediği kutsal kitabın ve hediye kutusunun hâlâ babasının masasında olduğunu gördü. Gözleri doldu ve kutsal kitabı eline aldı. Sayfalarını çevirdi. Sayfalarını şöyle bir çevirirken kutsal kitabın arka kapağının içinden sıkıştırılmış olan bir zarftan yere bir anahtar düştü. Anahtarlıkta bir Ferrari amblemi vardı. Kenarına iliştirilmiş notta ise mezuniyet tarihi ve altında da babasının el yazısıyla parası tamamen ödendi, yazıyordu.
Şöyle bir düşünün. Belki de çoğu kez bizim istediğimiz şekilde paketlenmediği için Allah'ın bize sunduğu birçok imkânı ıskalayıp geçiyoruz. Ne dersiniz?
Böyle durumda olanlara da çok yaklaştığı hâlde nimetlere ulaşamadığı için nasipsiz adam diyebiliriz. Önemli olan dış görünüş değil, iç özellikler ve maneviyattır. Kalın sağlıcakla.