Daha 2 hafta önceydi.
Ülkenin makus talihinin değişmeye başlamasının bazı harici tehditler tarafından önlenişinin yıl dönümü.
Bugün ülkemin makus talihinde yine aynı oyunlar konuluyor sahneye.
28 Şubat`a gelinceye dek birçok kez oynandı bu ülkenin kaderiyle.
Yine oynanıyor.
Önce Koca Osmanlı İmparatorluğunu çökerttiler.
Sonra yeni bir çocuk geldi dünya"ya.
Sonra bu çocuğun ne kadar genç, yaşlı okumuş mürekkep yalamış akrabası varsa kırdılar, Trablus"da, Çanakkale"de balkanlarda.
Sonra dilimizi değiştirdiler. Ve bir sabah koca ulus cahil kalktı yataktan.
Çocuğun aklı başında vasisi kalmamıştı.
Ardı ardına tehditler almaya başladı çocuk vasi olduğunu iddia edenler tarafından.
Çocuğun velayetini isteyenler çok fazlaydı. Davanın seyrini değiştirmek isteyenler bazı oyunlar oynamaya başladılar.
Önce çocuğun bazı akrabalarının mezhep farkını ortaya attılar ve aralarında çatışmalar çıkarttılar. İşe yarar gibi oldu ama istediklerini alamadılar.
Daha sonra bu büyük ailenin gençlerini birbirlerine düşürdüler. Sebep gençlerin görüşlerinin birbirine uymamasıydı. O kadar ileri gittiler ki neredeyse bir nesil tükenecek; büyümekte olan çocuğa abilik edecek kimse kalmayacaktı ortalıkta. Az kalsın emeline ulaşıyordu çok uzaklarda yaşayan yabancı uyruklu amca.
Derken Kenan Amca el koydu vaziyete;
Ortalığı düzeltip kardeş kavgalarına son verecekti güya.
Derken yıllarca aynı kaptan yemek yiyenleri ayarttı amcalardan en büyük olanı; akrabalar arasında ırk ayrımı vardı çünkü; artık orta yaşlı denebilecek bir yaşa gelen yetimin ise hala velayet davası sürüyordu. Büyük amcanın istediği yarı velayet gibi bir şeydi; ayarttığı hainlerin ayrı bir eve çıkmasını istiyordu. İzin vermediler ailenin fedaileri ve amaca giden yolda tüm güçleriyle direnmeye başladılar.
Son fikirlerinin daha uzun zamana ihtiyacı olduğunu düşünürlerken çocuk büyümüş ve artık yavaş yavaş kendi başına işlere girişir olmuştu. Büyük amcanın sevmediği insanlarla birlikler kuruyor ve büyük amcayı tanımadığını söylüyordu; artık büyük amcadan harçlık almayacaktı çünkü kendi parasını kazanmaya başlamıştı. Büyük amca o kadar sinirlendi ki; yanına aldığı iki kardeşiyle birlikte düşünmeye başladı.
Bu çocuğun kafası ezilmeliydi.
Yanındakilerle yaptığı iş birliği devam ederse Büyük amca ve kardeşlerinin şirketi batacaktı. Büyük amca fikir üretmekte gecikmedi ve velayet davasının yönünü değiştirmeye karar verdi.
Avukatların bu seferki görevleri ortaya akrabalar arasında bazılarının daha dindar oldukları için diğerlerine baskıda bulunacağını anlatan belgeler çıkarmaktı. Başardılar...
Herkes bir diğerini daha fazla dindar olmakla suçluyor, dinin ortaklığı bozacağından dem vuruyorlardı.
Ama `Büyük Amca` diğerlerine yönelttiği ithamlara rağmen kendi şirketindeki işçileri dinle bir arada tutuyordu.
Çocuk direniyordu fakat gücü tükenmek üzereydi. Şirketin patronluğunu emanet etmek zorundaydı; fakat en tepede yer alan arkadaşı `Büyük Amca`dan yanaydı. Kenan Amca emekli olmuştu olmasına ama onun yerinde ortalığa çekidüzen verme çevikliği daha fazla olan bir amca vardı. Tanklarına çok büyük önem verirdi ve bir kış günü tankları donmasın diye insanların arabalarıyla gezdiği sokaklara çıkarttı tanklarını.
Bizler ise uzun zamandır izlediğimiz ve beklediğimiz bu hamlenin adını post-modern tank sevdası koyduk.
Büyük Amca istediğini elde etti. Velayet davasını kazandı son hamlesiyle. Fakat Büyük Amca`nın istekleri bitmedi; tanklardan sonra akıllanması için içeri attığı kasımpaşa delikanlısını hapisten çıkarır çıkarmaz yanına çağırdı. Yaptıklarının yanlış olduğunu anlattı uzun süre. Sonra dedi ki:"Eğer benim istediğimi yaparsan şirketi sana emanet ederim." Bu teklife duyan delikanlı içerde yatmışlığın da verdiği tecrübe ile köprüyü geçene kadar dayı demeye karar verdi Büyük amcaya.
Ama Büyük Amca köprünün yarısındayken bu gencin niyetini anladı.
Ve aynı oyunu tekrar sahneye koydu.
Şimdi ülkemde yine Büyük amcaya göre "şeriatçı-laik" akrabalarım arasında tartışmalar var.
Tarihin bana hatırlattığı bir soru sormak istiyorum hepinize:
Pardon ama 28 Şubat`ta neden yürümüştü tanklar?