Saathane Bölgesi İşyeri Sahipleri ve esnafları temsil heyeti sözcüsü Yücel Türe, önceki gün Saathane projesi için yaptıkları ortak akıl çalışmalarının karşılıksız kaldığını söyleyerek, "Artık yargıya başvurmaktan başka çaremiz kalmadı." demiş. Dün gazetelerde okudunuz.
Yücel Türe, Saathane bölgesinin şehrin en önemli tarihi ticaret alanı olduğunu belirtti. Yücel Türe, Saathane Bölgesinin tarihsel geçmişine sadık kalınarak restore edilip yaşatılması için çaba verdiklerini söyleyerek, "Saathane esnafının en tabi hakkı olan mülkiyet ve ticaret haklarını koruması, gelecek nesillere şehrin ticari tarihinden kesitler yansıtmak açısından önem taşımaktadır."diye konuşmuş
'Ben yaptım oldu!' zihniyetinin Samsun şehrinde daha ne kadar egemen olacağının düşünülmesi gerektiğini dile getirmiş Türe ve eklemiş: "1992 yılında dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Muzaffer Önder'e Saathane Bölgesi Koruma Amaçlı İmar Planı'yla ilgili eksiklikleri ilettiğimizde bize hak vermiş ve bu uygulamayı bir daha gündeme getirmemişti. Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz ise aradan geçen 20 yıl sonra planı tekrar gündeme getirmiştir." Muzaffer Önder'i rahmetle anmış Sayın Türe. Sonra da, "Söz konusu uygulamanın Tabiat Varlıkları ve Tarihi Eserleri Koruma Kurulu tarafından düzeltilmesi için iade edilince Saathane Bölge esnafı, çalışanları ve mülk sahipleri olarak 8 kişilik bir çalışma grubu kurduk. Kendi yöresinde tarihi arasta vasfı taşıyan çarşıları restore eden 26 ilden çalışmaları getirdik. Fakat Büyükşehir Belediye Başkanımız Yılmaz'a bu çalışmaları bir türlü anlatamadık."diye devam etmiş.
DANIŞMA DEĞİLDİR SORU SORMAYINIZ!
Bir değerli dostum e-posta adresime göndermiş fotoğrafları. Sonra da telefonla arayıp söyledi. Fotoğrafın öyküsünü de anlattı. Bir aile sağlığı merkezinde sorulardan bunalan bir hemşire hanım kapıya böyle bir not yazma gereği duymuş. Dostumuz kendisine "Burada herhengi bir danışma yok ki. Kime sorup öğrenelim" demiş kendisine.
Bu tür soruların muhatabı olan hemşire hanım kurtuluş yolunu böyle bir notla bulmuş. Peki tam anlamıyla bulmuş mu dersiniz? Eğer fotoğrafı gönderen dostumuz gibi kararlı ise tüm hastalarımız elbette hemşire hanım daha çook rahatsız olacaktır kuşkusuz. Gazetede çıkmak istemdiğini de söyleyen bu görevli arkadaş bizim sayfamıza konuk olduktan sonra dileriz bu kapıya "Danışma" yazmak zorunda kalmaz!
ONLARIN TEK DERDİ OKUL.
Başlarında muhtarları Erdoğan Konuşuk olmak üzere Asarcık'ın Akyazı köyünden kalkıp gelmişler, meramlarını Vali Hüseyin Aksoy'a anlatmaya. Muhtar bir gün önce görüşmüş Vali Bey'le, "Buyursun gelsinler, kapımız herkese açık ama, buraya kadar zahmet etmelerine gerek yok" demiş, Sayın Valimiz. Ama köylüyü ikna edememiş muhtar Erdoğan. Akyazı köylülerinin İstedikleri ne biliyor musunuz?
Okul. Evet evet okul. İl Genel Meclisi'nden Akyazı köyünde öğrenci sayısı çok olduğu halde okul yapımı için Musaağa köyü'ne karar verilmesi imiş. Köylü diyor ki, "İl Genel Meclisi'nin Asarcık üyesi Mustafa Onat seçim öncesi bu köye söz verdiği için Musaağa köyü'ne hiç de ihtiyaç yokken okul yapılıyor. Orada yatılı Bölge Okulu da var. Bizim çocuklarımız taşımalı eğitimle 19 kilometre yol gidiyor her gün" diye dertlerini anlatıyorlar. O kadar inançlı ve kararlılar ki Akyazı köylüleri bu iş için Ankara'ya kadar da gideceklerini söylüyorlar. Bize verdikleri rakamları size de aktaralım Akyazı köyünde Ana sınıfı öğrenci sayısı 71 Musaağa Köyünde 18 imiş. Akyazı köyünde 1,2,3. sınıf öğrenci sayısı 80 Musaağa köyünde 1,2,3,4,5. sınıf öğrenci sayısı 73. Akyazı köyünde taşımalı eğitim gören 4,5,6,7,8. sınıf öğrenci sayısı 184. Musaağa Köyünde ise taşımalı eğitim gören 6,7,8.sınıf öğrenci sayısı 26 Yani Akyazı köyünde toplam 335, Musağa Köyünde 138 öğrenci olduğu halde okul neden Musaağa köyüne yapılıyor diyor Akyazı köylüleri. Bunun sebebi siyasi değilse ne? diyor ayrıyeten. Eğer Vali Beyle görüşebilseler bunları anlatacaklarmış kısaca. Yani beyler Akyazılılar Okul istiyor okul, başka bir şey değil!
KAYMAKAM
Yakakent kaymakamlığı'na 2012 model Hyundai marka jeep alınarak hizmete girmiş.
Yakakent'e, ilçe kaymakamı Sayın Ali Arıkan'a hayırlı ve uğurlu olsun. Bu son model aracı iyi günlerde kullansınlar efendim.
İŞTE AMATÖR RUH
Yakakent Cumhuriyet Caddesi üzerinde bulunan Salon Direk 8 adlı işletmenin sahibi Muhammet Altun, geçtiğimiz hafta sonu oynanancak Yabancılar Pazarı maç sonrasında teknik kadro ile futbolculara sıcak salep ile birlikte lig Tv'de canlı maç izletme sözü vermiş. Bu sözü verirken de, "İlçemizin medarı iftiharı, spor kültürümüzdeki tek ortak noktamız Yakakent Denizspor'umuza kendi ölçeğimizde böyle bir katkı sağlayalım istedik" demiş. Biz de merak ettik Yakakent Denizspor ile Yabancılar pazarı mücadelesi ne oldu diye.
Çok çekişmeli ve heyecanlı geçen karşılaşmada ne yazık ki futbolun en güzel meyvesi olan gol çıkmamış. Maç sonunda Yakakent Denizspor hocası Turgay Kullukçu oyunu değerlendirirken maçın hakkının beraberlik olduğunu ve bunun da skora yansıdığını söylemiş. Peki diyeceksiniz Muhammet Altun'un sıcak salep ve Lig tv'de canlı maç sözü ne olmuş derseniz. Eee Yakakentli söz verir de yerine getirmez mi?
Getirir elbet. Muhammet Altun Bey sporcu kardeşlerimize hem saleplerini ikram etmiş, hem de Spor Toto Süper Lişg'de oynan maçları izletmiş. İşte spor aşkı bu değil midir zaten. Amatör ruh bu değil midir? Kirlenmiş sporumuzda böyle güzellikler de yaşanıyor kimse farkında değil. Sizi kutlarız Yakakentliler.
GÜÇLÜ MÜ, MUTLU MU?
Güçlü kadın hikayesi hep yalandı. Hiçbir kız çocuğu güçlü kadın olmak için doğmaz. Hepsi masum hayaller kuran, şımarık birer prensese benzerler. Kaderdir onları cadı, fettan ya da güçlü kadın yapan. Tutulmamış sözler, yarım kalmış kaderler, yaşanmamış mutluluklar, ölümler, ayrılıklar güç verirmiş insana.
Kurulan hayaller iskambil kağıtlarından kule gibi yıkıldığında, ezilmemek için o enkazın altında, güç veriyor Allah insana. Annem güçlü kadındı. Ben o güce hayrandım. Hiç öyle olamam zannediyordum, ama maalesef oldum. Bir gün bir kızım olursa güçlü kadın değil, mutlu kadın olmasını dilerim...
(Rana ŞAHNAZ / Bir Yalnızlık Tangosu)
TAM SİPER YERE YAT!
"Bizim gazeteciler yani benim meslektaşlarımın morali bozuk bu günlerde. Tam siper vaziyetinde Mina'da konuşlanmış durumdalar. Hatırlayın televizyonlarda hep şeytan taşlama esnasında yaşanan izdihamda şu kadar hacı öldü, çadırda yangın çıktı bu kadar hacı öldü diye haberler okudunuz mu bu sene. Bu sene ne ölen var ne kalan , bu yüzden benim meslektaşlarımın canı çok sıkkın..."
Bu sözler Harun Çelik'in "En Büyük Hacı Bizim Hacı" kitabının 44'üncü bölüm 230'uncu sayfasında aktarılmıştır. Bana bununla birlikte İşgalci kitabını da armağan eden Harun Çelik'e bir kez daha teşekkür ediyorum. "Yapı olarak paylaşmayı seven bir insanım. Yazmayı da bir paylaşma olarak algılıyorum. Kimisi parasını, kimisi elindeki ekmeğini paylaşır, ben de kelimelerimi paylaşıyorum. Daha önce gazeteci olarak görev yaptığım ülkelerle ilgili kitaplar da yazmıştım. Bunu bir aydının topluma karşı sorumluluğu olarak algılıyorum. İzlenimlerimi, analizlerimi, gezip gördüklerimi yazarak paylaşmayı seviyorum. Bu çerçevede hac gibi, bir insanın en kutsal yolculuğunu yaparken bunu yazmamayı düşünemezdim." diyor bir söyleşisinde Harun Çelik ve şöyle devam ediyor.. "Etrafımdaki insanlar renkli bir kişiliğe sahip olduğumu söylüyorlar. Oldukça geniş bir yelpazede ilgi alanlarım var. Beni bir gün stadyumda kale arkasında en ateşli taraftarlar arasında tezahürat yaparken görebilirsiniz. Kâbe'de hac farizasını eda ederken de Pakistan'da, Afganistan'da, İran'da, Hindistan'da, Filistin'de de karşınıza çıkabilirim. Gittiğim, gezdiğim, yaşadığım yerlerle ilgili izlenimlerimi paylaşan bir kişi olarak hac yolculuğumu da paylaşmak istedim."
Ben size şu kadarını söyliyeyim. Ötüken yayınlarından çıkan "En Büyük Hacı Bizim Hacı" yı mutlaka okuyun. Eline sağlık TrabZORsporlu Harun kardeş.
GÜZEL SÖZ
Aslında hayatın en güzel anı; Herşeyden vazgeçtiğinde, 'Seni hayata bağlayan birinin olduğunu düşündüğün andır'.
[Balzac]
KİM ZEKİİİ??
Küçük Temel ile arkadaşları sınıfta aralarında 'kim daha zeki' diye tartışıyorlarmış.
Küçük Temel: 'Ben çok zekiyim. Üç aylıkken yürümeye başlamışım', demiş.
Dursun atlamış: 'Sen buna zeka mı diyorsun? Ben üç yaşıma kadar kendimi kucakta taşıtmışım!'