Türkiye Cumhuriyeti için bana göre çok önem taşıdığından bu haftaki yazımızda da 'Kürt açılımına ağırlık vermiş bulunuyoruz. Türkiye"yi ilgilendiren bu haftaki ikinci konu, domuz gribi salgını olmaktadır. Öte yandan geçen yazımızda iki cümleyle değindiğiz Denge Gazetemiz önündeki menfur saldırının yankıları da bizi yakından ilgilendirmektedir.
Denge Gazetemiz imtiyaz sahibi ve başyazarı Sayın Adnan Bahadır"a menfur saldırı olayından sonra henüz ulaşamadım. Doğrudan baş sağlığı dileme fırsatını da maalesef bulamadım. Atlayıp İstanbul"dan Samsun"a gelme becerisini ve cesaretini de üzerimde göremedim.
Adnan Bahadır ile bildiğini söyleme ve dünyanın üzerimize yıkılacağını bilsek de ve en yakın dostlarımızın da darıltılacağını bilsek de doğru olduğuna inandığımızı söyleme konusunda kader birliğimiz var. Bunu aşağı yukarı otuz yıldan beri birlikte yaşadık. Ev-barkım, dostum, akrabam Samsun"da olmasına rağmen beni İstanbul"a kaçırmakta etkili olan etmenlerden birisi de içinde bulunmak zorunda olduğumuz çevremizin oldu-bittilerine olduğu gibi katılmakta zorluk çekmemizdir. Bize ağabeylik yapan kişilerin ille de benim dediğim olacak ve benim dediğime istesen de uyacaksın uyarılarına sık sık rastlamamız ve tehdit unsuru durumuna yükselmesi bizim Samsun"dan uzaklaşmamızda etkili oldu.
İşte benim öğrencim ve en yakın dostum olmayı hâlâ sürdüren Adnan Bahadır ile, biraz sinkaflı küfür alışkanlığı dışında anlaşamadığımız nokta bulunmamaktadır. Hiçbir idareciyi bünyesinde üç yıldan daha fazla barındırmayan ve dışlayan Samsun"da varlığını gittikçe daha da katmerleştirerek sürdürmesini başaran Adnan"ın yakın çevresini bu kadar da küstürme zaafını silmesi ve yepyeni bir Adnan olarak ortaya çıkması arzumuzdur.
Nereye varacaksa varsın, bizim kefenimiz koltuğumuzun altında taşıyoruz diyerek yola çıkan Başbakanımız da bu yönüyle gönlümüzde taht kurmuştur. Benim de din alanında ve içinde bulunduğum din camiası içinde aynı ataklığı göstermem temel karakterimdir. Dinî düşünce alanında yapmak istediğim yenilikleri çok büyük cesaretle yayma konusundaki samimi gayretlerim henüz Başbakanımız kadar ve Adnan Bahadır kadar olmamışsa da benim cirmim kadar bir yerlere taşınmış bulunmaktadır.
Fethullah Hoca kadar güçlü olamamış ve onun dillendirmediği dinî düşüncede bilimsel yenilik konusundaki atak çıkışlarımız henüz yerini bulmamıştır.
Öte yandan Kudüs"te Mescid-i Aksa da Yahudi işgali altında İsrail işgal güçleri Mescid-i Aksa'ya baskın yaparak, namaz kılanları ve mukaddesatını korumak isteyenleri tutukladı. Aksa'da bulunan Müslümanlara saldıran işgal güçleri göz yaşartıcı bomba kullandı.
Hatim Abdulkadir de tutuklandı. İsrail askerleri, Kubbe Es Sahra altında toplanan kadınları da darb etti ve zor kullanarak dışarı çıkardı. Bazı kadınların arbede sırasında yaralandığı belirtildi.
Kudüs Valisi Adnan El Hüseyni ise yeni bir İsrail projesinden bahsetti. Bu defa baskının öncekinden farklı olduğunu, önce İsrail askerlerinin Mescid'e girmek ardından Yahudi yerleşimcileri sokmak istediklerini söyledi. Doğabilecek sonuçlardan İsrail yönetiminin sorumlu olacağını dile getirdi.
Ehl-i Sünnet dünyasının tek kalmış âlimi Yusuf El Kardavi şöyle haykırıyor:
İsrail"in, Mescid-i Aksa'ya karşı son dönemde düzenlemiş olduğu komplo girişimlerinin hedefi, Aksa'ya girmek, İbrahim cami'inde yaptıkları gibi 'iki kıblenin birincisi, iki haremin üçüncüsü' olan Aksa'yı da ikiye bölmektir. Ey İslam âlemi! Mescid-i Aksa'ya sahip çıkın...
Biz, Avrupa uygarlığının içimize sokmayı başardığı futbol takımı tutmak paranoyasından vaz geçelim. Allah"ın Adının yüceltilmesi için malımızı ve canımızı, nefesimizi seferber edelim.
Hürriyet Yazarı Mehmet Y. YILMAZ diyor ki:
Sonu nereye varırsa varsın bu işin peşini bırakmayacağız! diyen Başbakan, böyle bir söz söylüyor, ama atacağı adımın bazı olası tehlikeler içerdiğini varsayıyor olmalı. Sonunda Ben her şeyi göze aldım ama adım attırmadılar ki demeye bir ön hazırlık sanki.
Elbette bunun bir de darbe çağrışımları yaratan yönü var. Memleketimizin sağcı politikacılarının demagojik konuşmalarında çok kullandıkları Kefenim hazır tekerlemesine bir gönderme olabilir. Yani Ben bunu yapacağım ama asılmaya bile hazırım anlamında.
Bu nasıl bir psikoloji ki vatandaşın oylarıyla mutlak bir iktidara ulaşmış bir partinin yöneticilerinin kafalarının gerisinde böyle bir paranoyaya yol açıyor.
İşte Sayın yazarın bu düşünce yapısı bizi bu raddeye getirdi çaktı. Dışarıda, İsrail dünyaya hakim olmuş. İçeride de sadece askeri PKK"nın önüne dikmiş. Uçağınla saldır, karadan Mehmetçik gitsin şehit veya gazi olsun. Ama ben basın tröstü ve holdingi sahibinin yazarı olarak Avrupa"yı da darıltmadan memleket havalarını karıştırayım. Dağda PKK, İmralı"da terörist başı, Ankara"da parlamento binasında DTP parlamenteri ortak plan hazırlasın. Çıksın bir memleket sevdalısı gecesini gündüzünü ülkesinin eski Osmanlı dönemindeki satvetine, heybetine kavuşturmak için heba ederek diplomatik girişimlerde bulunsun. Yukarıda saydığımız üçlü düşman gücünün birlikte hareket etmesinin kapanına toslasın. Ondan sonra da vay senin başka işin yok mu? Onların işini şanlı ordumuz bitirecek deyip hiçbir masabaşı diplomatik çaba harcanmasın. Ondan sonra da durum vahametini korurken ve devletin cezaevinde krallar gibi yaşatılan terörüstbaşı avukatları aracılığıyla dağdaki karargahında güçlü PKK"ya ve onun uzantısı BMMD"ki DTP"ye yağdırsın. Emrini uygulayan dağdaki PKK, kendi özenle seçip Türkiye sınır kapısına gönderdiği 34 vatandaşını bir kahraman edasıyla kendi yöre halkına gösterime çıkan ve bayram havası estiren DTP"nin gür çıkışı karşısında da neden bu fiyaskoyu gün yüzüne çıkardın? desin... İşte sonuç bu
Bu güçlü direniş karşısında Kürt açılımı, teröristbaşının idari sorgulanması ve devletin yıkımına emirler yağdırmasının önünün kesilmesi, bu sayede dağdaki PKKnın çözülme aşamasına gelmesi, dünyanın dört bir yanından ve özellikle Avrupa"dan gelen paraların kaynağının kurutulması için bir süre daha yakın takipte tutulması, bunun sonucunda da siyasi uzantıları olan ve Türkiye"nin bağrında, TBMM"de beslenmesinin belli oranda bir hizaya getirilmesinden sonra gündeme gelebilecektir.
Bu uzun cümleden sonra Yüce Mevla"mızdan nusrat ve himmetler bekleyelim. Biz diplomasi açısından çalışmazsak Yüce Mevla da bizim yüzümüze bakmaz.