Geçtiğimiz hafta sonunu İstanbul"da geçirdim. Hannover-Messe İnternational İstanbul Uluslararası Fuar Ltd.Şti"nin ve Uydu dünyası dergisinin düzenlediği; 12.Uluslararası Uydu İletişimi,Yayıncılık,Kablo ve TV sektörü Fuarı ve Sayısal (dijital) TV Teknolojileri Seminer ve Paneli vardı. Elektronik sektörü firmalarının katılım sağladığı fuara davet edildik. Bafra ve Samsun Elektrik-Elektronik Teknisyenleri Odalarının, elektronik meslek dalı üyelerinin katılımıyla, bir otobüs dolusu üyeyle İstanbul" a gittik. Otobüsle yolculuk bizi yorsa bile, üyelerle ve üye arkadaşlarla bir arada olmak güzeldi. Teknolojinin devamlı geliştiği dünyamızda, belki de en çok etkilenen ve değişime uğrayan meslek dalı, Elektronik meslek dalıdır. Bu meslek mensubu arkadaşlar, sürekli kendisini yenilemeli, çağa ayak uydurmalı. Bu meslek dalı ile ilgili gelişimleri, değişimleri; Basından, dergilerden ve fuarlardan takip etmeliyiz. Meslektaşlarımızın çağı yakalaması için ellerinden gelen uğraşı vermesi gerekiyor.
Asıl yazımın konusu, fuar alanının ve metropol şehir dediğimiz İstanbul" un durumu. Sizlere anlatayım da hak verin. Bir Türk olarak alınmadım dersem yalan olur. Fuar; alan olarak,gerçekten çok ama çok iyi bir yerde. Metro ağı ile örülen İstanbul"da, fuara ulaşmak çok rahat. Hava yoluyla mı geldiniz,metro hava alanı altından başlıyor sefere. İlk durak fuar alanı, yani 3-4 dakika. Yok kara yoluyla mı geldiniz,otogarın altından geçen metroyla da yedi durak. Al sana, aksaması trafik sorunu olmayan metro ile 15-20 dakika. Ulaşımın bu kadar rahat olduğu, insanların ulaşmakta hiç sorun yaşamadığı fuar alanı, alanda, bahçesine girdiniz mi pislik diz boyu. Gemeler-büyük fare- cirit atıyor.
Salonların içi güzel, dizayn edilişi ve kurulumu iyide, hiç mi salonları düzenleyenlerin gözü dışarıyı görmüyor. Görüyor da, müdahale edemiyorlar mı acaba. Fuar alanında bulunan salonlara geçişler zor. Kaldırımlar portatif ayaklı barikatlarla kesilmiş, geçişler zor.
Aynı anda birkaç yerde fuar var. Salonları arayıp bulamıyorsun. Oysa etkinliğin adı yazılıp, hangi salonda olduğu oklarla yönlendirilebilirdi. Ayrıca erken gelenlerin oturup, sabah kahvaltısı yapacağı yerler var ama saat 10.00 da açılıyor. Anadolu dan gelenler, sabahın erken saatinde ulaştığı alanda, pislikler arasında koşuşturup yer arıyor ki, oturup fuar açılana kadar dinlenip,açlığını gidersin ve yorgunluk atsın.
Birde isme bakalım; Uluslararası Fuar alanı Yabancılar burayı görünce bize nasıl bakarlar bilemem. Hiç yakıştıramadım. İstanbul gibi metropol bir şehre bu çevre düzenlemesi yakışmadı, yakışmadı sayın okurlar. Araçların parkı bir başka rezalet. Fuarı gezip seminerleri izledikten sonra, fuar alanından aldığımız broşür poşetlerini alandaki otobüsümüze bırakıp, ufak bir İstanbul turu yaptık. Rüzgar fırtınaya, peşinden de gök delinmişçesine yağan yağmura dönen havada, kendimizi metroya zor attık. Fuar alanına geldik ve durakta indik. Otobüse gitmek mümkün mü? Yerler çamur ve su gölü. Fuar alanı çevresi değil de, taş ocağı sanki. Kısım kısım çukur. Düşsen boğulacaksın(!).Çadır salonda ki dans gösterisi de başlamak üzere, kalabalık mı kalabalık. Araçlarıyla gelenlerin parkı da bir sorun, gittikçe alan kilitleniyor. Otobüse haber vermemiz lazım,yoksa alanda tıkanıp kalacağız. Çünkü park düzeni yok. Gelen aracını bırakıp salona geçiyor. Sıra yok,düzen sıfır. Telefonla otobüsü çağırdık, çıkabileceğimiz bir noktaya park ettik. Metro durağından çıkan, şiddetli yağmur nedeniyle zıpkın gibi otobüse koşuyor. Yağmur vesile oldu da,iyi ki çağırmışız otobüsü. Bir müddet sonra gördük ki park alanından çıkış yok. Bir futbol takımının sloganı gibi fuar alanından çıkış yok a dönecektik. Farkında olmadan yağmur imdada yetişmiş oldu. Otobüse gidememek işe yaramıştı.
Fuar şirketine ve Uydu Dünyası Dergisine katkılarından dolayı teşekkür ederim.
İşte sayın okurlar, okurken kafanızda fuar alanının nasıl bir yer olduğunun hayalini kurmuşsunuzdur. İşte öyle, tam düşündüğünüz gibi..!
Her şey gönlünüzce olsun.
SEVGİLERİMLE.
24.11.2008
Nihat KAHVECİOĞLU