"Necip Fâzıl'a Tahassür", Ahmet Kaplan'ın, Kepez Belediyesi tarafından 2016 yılında çıkan kitabının adıdır.
O'nun, 2003 yılında, Türkiye Kamu Çalışanları Kalkınma ve Dayanışma Vakfı (TÜRKAV) tarafından yayınlanan "İşte Necip Fâzıl" adlı kitabı hakkında, Erciyes Dergisi'nin 2010 Eylül sayısında şunları söylemişim: "İşte Necip Fâzıl"; Necip Fâzıl hakkında yazılan kitaplardan, bugüne kadar, O'nu en iyi anlayarak kavrayan, "kendisine en yakın bir tarz ve muhtevada" O'nu îzâh etmeye çalışan nâdir bir kalemin, nefîs bir kitabının adıdır."
Bu da şu demektir ki, bugüne kadar ve bugün, Necip Fâzıl'ı hakkıyla anlayabilen pek fazla kişinin bulunduğunu sanmıyorum.
Çünkü, O'na, herkes, kendi durduğu yerden bakmakta, bu bakanların ekserisi de, şiirlerindeki, tiyatrolarındaki ve dîğer eserlerindeki fikrî derinliği ve enginliği müşahededen uzakta bulunmaktadırlar.
Sathî, tarafgir ve takiyyeci tavırların, yâni, O'nu, kendi siyâsî emellerine bulaştırmak isteyenlerin de, O'nu anladıklarını asla kabûl etmem mümkün değildir. 'Türk' demekten imtinâ edenlerin, O'nun birkaç şiirini bir yerlerde okumalarının, O'nu anladıklarını düşünmek de saflık olur.
Şunu hemen ifade etmeliyim ki, Necip Fâzıl, mensubu olmakla iftihar ettiği Türk milletini, Asr- ı Saâdet'ten sonra İslâm'a en çok hizmet eden millet olmasından dolayı daha da çok sever. Bunun için; O'ndaki aslî cevheri anlayamayanlar, kavrayamayanlar ve idrâk edemeyenler, fikrî, edebî ve bediî sahalardaki başarılarına da nüfûz edememektedirler.
Meselâ; bu mevzûda, O'ndaki fikir özünü / örgüsünü hulâsa eden Büyük Doğu Marşı'ndaki şu mısralar ne kadar mânâlıdır:
"Allah'ın seçtiği kurtulmuş millet!
Güneşten başını göklere yükselt!"
Necip Fâzıl'ın bahsettiği bu "millet" hangi millettir ve istikameti neresidir?
Sorunun cevabını, O'nun şu mısralarından anlıyoruz:
"Yürü altın nesli, o tunç Oğuz'un!
(...) Nur yolu izinden git, KILAVUZ'un!"
Peki; bu haykırışındaki şahlanış edâsı, ne ile ölçülebilir!..
"Oğuz", Türk'ün atası; "KILAVUZ" ise, Allahü teâlânın, Enbiyâ Sûresinin 107. âyetinde: "Biz, seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik" buyurduğu, Kâinatın Efendisi Şanlı Peygamberimizdir. Türk'ün yolu, O'nun "yolu'dur!..
Bu sebeple, Necip Fâzıl, İdeolocya Örgüsü adlı eserinde, Türk gençliğini şu mükemmel ve ihtişamlı fikirle uyarır, koruma altına alır:
"Genç adam, düşün! Evvelâ, insanoğlunun düşünmekten büyük haysiyeti olmadığını düşün!
(...) Hiçbir kaptan haritadan, hiçbir şoför kilometre işaretinden, hiçbir doktor röntgen camından şüphe edemez. Fakat sen, Tanzimat'tan bu yana, önüne sürülen bilgi ve hakikat unsurlarından şüphe edebilirsin!...İlimde bile dolandırıldın? Bunu düşün!
Düşün ki, genç adam, Masonluk, Yahudilik, Kozmopolitlik, daha bilmem ne ve ne, Türk bütünlüğünü çürütmeye memur, gizli ve maskeli tesirler eliyle, senin için yalancı tarih kitapları düzülmüş, zehirleyici telkin iklimleri kurulmuş, kök kurutucu aşılar hazırlamıştır; ve senin, gayet mazur olarak, bunlara inanman, kapılman, bağlanman sağlanmıştır. Düşün!"
(İdeolocya Örgüsü, b. d. yayınları, İstanbul 1976, Sf. 495)
Necip Fâzıl'ın, "Türk bütünlüğünü çürütmeye memur" her kim var ise, onlarla mücâdele eden bir Müslüman-Türk münevveri olduğunu hatırlatarak mevzûmuza devam edelim.
"Necip Fâzıl'a Tahassür", şüphesiz ki, bir inceleme eseri değildir. Ancak, hakkında düşünen, eserleri üzerine fikir beyan eden birçok yazarın, Necip Fâzıl hakkında yazdıkları makalelerden meydana gelen bir derleme, bir güldestedir.
"Ön Söz"ünü yazan Hasan Tülkay, eseri takdîminde : "Vefâtının 33. Yılında Hakkında Yazılmış 33 Yazı ile Necip Fâzıl'a Tahassür" gönül işi bir gayretin neticesi... Büyük Doğu pınarından can suyunu alan "Söğüt" ün erenlerinden Ahmet Kaplan beğin hasta yatağından, hakikate hizmet aşkıyla çırpınışlarının ürünü..." diyerek mes'eleyi hulâsa eder.
Vefâtının 33. yılında, otuzüç kalemin, otuzçüc yazı ile Necip Fâzıl hakkında kanaat beyân etmesi, O'na duyulan hasret'in hâlâ devam ettiğine işârettir. Bence; daha şümûllü, daha kucaklayıcı ve daha kavrayıcı olmasına rağmen, "tahassür" yerine "hasret" kelimesi kullanılsaydı, başlık, daha kolay söylenir, daha anlaşılır ve daha cezbedici olurdu. Neyse!..Olmuş bir kere!..
Eser; Necip Fâzıl hakkında çalışma yapanlara kaynak olabilecek seviyededir. Değerli yazarlar, kanaat belirtmişler ve görüş ileri sürmüşlerdir.
Eserde adı geçen yazarlar ve konu başlıkları şu sırayla sunulmuştur:
Osman Yüksel Serdengeçti (Dâvâ Arkadaşım), Ali Biraderoğlu (İşte İnsan), D. Mehmet Doğan (Son Sultan'üş Şuara), Ahmet Hamdi Tanpınar (Necip Fazıl ve Kop Dağındaki Dükkanı), Tarık Buğra (Tek), Ahmet Kabaklı ( Sakarya Türküsü Üzerine), Prof. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu (Türkçe'nin Sultanı), Mukbil Özyörük (Sultan'üş Şuara), Mehmet Niyazi Özdemir (Şiirin Kartalı İdi), Şevket Rado (O'na "Prens" Diye Hitap Ederdik), Yusuf Ziya Cömert (İşte Öyle Bir Adamdı Üstad), Ergun Göze (Emsalsiz İncelik), Akif Emre (Fikir Öfkesi), Sezai Karakoç (Göklerin Çektiği Kartal), Ali Biraderoğlu (Bir Düşmanlığın Psikolojisi), Yahya Düzenli (Bir Büyük İnanmış: Üstad Necip Fazıl), D. Mehmet Doğan (Necip Fazıl Kısakürek: "Affedilmeyen"), Yücel Çakmaklı ((Sinema ve TV'de Necip Fazıl), M. Orhan Okay İle Söyleşi (M. Orhan Okay'ın Gözüyle Necip Fazıl), Erdem Beyazıt (Üstad), Baki Süha Ediboğlu (Genç Kuşağın Birinci Plâna Çıkmasını Geciktiren Güçlü Soluk: Necip Fazıl Kısakürek), Dursun Çiçek (O Adam Necip Fazıl), Hayrettin Oğuz (Necip Fazıl'ın İslam Düşünce Geleneğindeki Yeri ve Yöntemi Üzerine), Cahit Tanyol (Necip Fazıl Kısakürek), Akif Emre (Büyük Doğu ve Gelecek Tasavvuru), Prof. Dr. Kaya Bilgegil ( Necip Fazıl'a Dâir), M. Niyazi Özdemir (Necip Fazıl Bir İman Adamıydı), Prof. Dr. Ayhan Songar (Necip Fazıl'ın Ruh Portresi),Yahya Düzenli (Üstad Necip Fazıl'ı Anlamak Ama Nasıl?), Doç. Dr. Orhan Okay (Birkaç Hâtıra, Birkaç İntiba), Yahya Düzenli (Duruşların Adamı: Necip Fazıl), M. Orhan Okay İle Röportaj (İnsan, Sanatçı, Şair, Düşünür Olarak Bir Necip Fazıl Kısakürek Portresi), Ahmet Kaplan (Necip Fazıl Nasıl Öldü?)
Ayrıca, eserde; Necip Fâzıl hakkında yazılmış iki şiire de yer verilmiştir. Bunlardan biri, Mehmet Çavuş'un "Mayıs Kasîdesi" (Sf. 41); dîğeri ise, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu'nun "Nâçizâne Bir Şiir Necip Fâzıl'a Dâir" (Sf. 197) başlığını taşımaktadır.
Bunun yanında; Necip Fâzıl Kısakürek'in, Bugün Gazetesi'nde yayınlanan 21 Şubat 1968 târihli "Baki Süha'ya" (Sf. 115) başlıklı 'çarpıcı' yazısı ile, "Aziz Nesin'in, Üstad'a Bir Mektubu" (Sf. 152) da kitapta yer almaktadır.
Sözlerimi, Destan Şâirimiz Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu'nun, O'nun vefâtı üzerine yazdığı "Nâçizâne Bir Şiir Necip Fâzıl'a Dâir" başlıklı şiiriyle bitirmek istiyorum:
"Haraç-mezat on paraya/ Satılmazken bin okkası
O'nda geldi bir araya/ Şiirin iki yakası....
Sorarsanız: Nedir hâli? / Neyse "cezbe" odur hâli.
Türk şi'rinin bedir hâli/ Ve Türk dilinin bekâsı....
Yunus aydur: Bakın hâle/ Elimizde nûr piyâle....
Ol şairi istikbâle/ Bizden özge kim çıkası?
Bizden idi, bize göçer/ Gayri bizimle yer, içer...
"İdris Nebî hulle biçer"/ Elinde Tevhîd makası....
Buldu İbrahim Edhem'i/ Başladı muhabbet demi....
Gayri ne soydaş sitemi,/ Ne dindaşların zokası....
Bizdik susadığı pınar;/ İçi, dışı bizde yunar....
O'na hergün bâde sunar/ Kevser Havzı'nın sakası.
Niyâzî der ki: Nûr içre/ Ko uyusun huzûr içre....
Parlasın bu cumhur içre/ Necip Fâzıl'ın zekâsı..."
Kepez Belediyesi'ni bu kültür hizmetinden dolayı tebrik ediyorum. Azîz Kardeşim Ahmet Kaplan'a da, Rabb'imden âcil şifâlar ile, başarılarının devamını diliyorum.