1960 yılında sert iklimin ve yoksulluğun kol gezdiği Afganistan dağlarında bir erkek çocuğu dünyaya gelir,onun gelişi , gelecek kaygısı sadece o yıl ki tarım ürünü veya hayvanların dışında hiçbir şey olmayan ailesini mutlu eder. Siyasi çalkantıların yaşandığı ülkede yıllar sonra bu genç bir aile sahibi olur.
Ülke içinde ki siyasi belirsizlik emperyalist devletlerin oyunlarıyla hızla krize doğru giderken. Kendi ülkesine Rus askerlerini çağıran siyasi otorite karanlığa giden bir fitili ateşlemişti. Artık ülkeye dışarıdan gelen güce karşı hareket eden ,dağınık bir güç vardı . İki gücün olduğu yerde çatışma, acı, göz yaşı ve ölüm kaçınılmazdı.
Yıllar önce dünyaya güzel bir gelecek ümidi ile gelmeyen Afgan gencin kaygıları kendi çocuklarının hayatta kalma mücadelesi idi. Aynı dönem dünyaya gelen Rus gençler onlara ölüm yağdırıyordu. Kendi vatanlarında acı içinde hayata tutunmaya çalışan Afgan ailesi ,genişleyen hanesini korumanın derdindeydi. Ruslar geriye çekilirken, ailenin kayıpları, ailenin acıları vardı .
Onların güç savaşlarının ardından gelen emperyalizmin çıkarı daha kanlı bir geleceğe sürüklüyordu bitkin halkı.
Ailenin çocukları dünyayı sadece savaştan ibaret olan bir yer olarak biliyordu,onlar gözlerini dünyaya açtıklarında mermi sesleri vardı, çocuklukları mermi seslerinin içerisinde geçti. Onlar için hayat savaştan ibaretti. Onlar vatan adı altında,mücahitlik adı altında,şehitlik adı altında silahı eline aldı. Savaşmaktı amaçları görünürde kendi adlarına,gerçekte ise başkası adına.
Sonra onunla aynı dönemde doğan dünyanın başka ucunda ki insanlarda onların ülkesine geldi, dün aynı insanlar bunlara mücahit derken şimdi terörist diyordu. Savaş daha da şiddetlendi, önce ülke içerisinde ayrıştırıldı, sonra hepsi vatan için dedi kaldıkları yerden devam ettiler savaşa.
Aileler bölündü, birileri onlara şehitlik makamını gösterdi, vatan dedi, diğer tarafta başkaları kurdukları düzenin çocuklarına şehitliği gösterdi,onlarda vatan dedi.
Bir gece dağ köylerinden birinde başlayan düğün eğlencesi silah seslerinin önüne geçmişti, anlıktı mutlulukları, gülüyordu yüzleri içleri kan ağlasa da. Sonra bir gürültü duyuldu, onların yaşıtları son sistem teknoloji ile ölüm kusuyordu Üzerlerine, biraz önce yerel halk oyunlarını oynayanlardan feryatlar yükseliyordu şimdi, ölüm yağdı,ölüm kutsadı herkesi, öldürenler hatalıyız dedi. Özür dilendi yöneticilerden ve öldürmeye devam ettiler, ölenler ,öldükleri ile kaldılar, zaten hiçbir önemi yoktu ölenlerin, ne bir insan olarak,ne de canlı olarak.
Oysa öldürenlerin memleketlerinde bir hayvan için gösterilen duyarlılık, bu topraklarda insanlara, babaya ,anneye veya bir çocuğa gösterilmiyordu.
Halkın üzerine ölüm kusanlar, arkalarında ki basın ile, sinema sanayi ile ayağa kalktı, bir film çektiler o filmde Afrika'nın bir köşesinde terörist bir oluşumu gösterdiler. O halkın kurtuluşu için büyük güç halkın yanında idi, savaş uçaklarını yolladılar, teröristlerin olduğu binanın yakınında iki çocuk oyun oynuyordu.
İki savaş pilotu o çocukların ölmemesi için orayı bombalamaktan vazgeçti filmde, bunu bombalanan halka veya halklara izlettirdiler utanmadan ve herkes büyük gücün içinde ki merhameti gördü. O merhametin yanında Afgan halk ölmüş kimin umurundaydı.
Savaştırdılar gençleri din adına, özel silahlarını, mühimmatlarını denediler onlar üzerinde. Taktiklerinden tezler yazdılar, stratejilerini belirlediler, değiştirdiler, silah sattılar, kanlarını emdiler o ülkelerin , o insanların ve ön planda merhametler ini gösterdiler. Suriye’de camide namaz kılanların başına yıkanlarda bu merhamet sahiplerinin çocuklarıydı.
Afganistan’da, Suriye’de binlerce insan doğdu, gelecekten ümitsiz, Avrupa’da, Amerika’da binlerce insan doğdu gelecekleri aydınlık. Onların gelecekleri için kurbandı binlerce geliştirilmemiş ülkenin insanı.
Şimdi binlerce insan klavye başında cihat diye bağırıyor, onlara inananlar bir bombayla can verirken, klavye cihatçıları hayatın tadını çıkartıyor.