NEVZAT TÜRKTEN AĞABEY /3

M.Halistin Kukul

      (Dünden devam)   

        Öyle güzel bir tesadüf ki, ertesi akşam - 29 Mayıs- başkanlığını, Âlim Gerçel Bey’in yaptığı Kayseri Kültür Ve Turizm Derneği tarafından tertip edilen "2012 Kayseri Kültürüne Hizmet Ödülleri” töreni vardı ve beni de , o törene dâvet ettiler. Orada, Kayseri’nin en önde gelen kültür adamlarıyla tanışma fırsatını bulduğum gibi, Nevzat Ağabey’e ödülünü takdîm etme şerefiyle de bahtiyar edildim. Ödülünü alırken bile, O, her zamanki mütevâzı tavrını sürdürüyordu. Vazîfe, O’nun nezdinde, âdeta bir borçtu. O’na göre, yaptıkları, asla ve asla kâfi değildi. Dâima yeni, yepyeni hedefleri gözlüyordu!

   Şâhidim ki; Nevzat Ağabey, Kur’ân-ı Kerîm’de Yüce Allah’ın buyurduğu: “ Kendilerine ilim ve hidâyet verdiğimiz kimseler, ilimlerini insanlardan saklarlarsa, Allah’ın ve lânet edenlerin lânetleri bunların üzerine olsun.” ( Nisâ, 30) sûresi hükmünce, kendini ilme hasreden, onu saklamak bir yana, onu geliştirmek ve yaymak için çırpınan ve kendini mes’ul tutan bir niyet, emel ve amel üzerinde bulunmuştur.

   Bu tören münâsebetiyle; Kayseri Milletvekili Prof. Dr.Yusuf Halaçoğlu, Kayseri Eski Milletvekili Op. Dr. Seyfi Şahin, Yazar Mehmet Çayırdağ, Dt. Halit Erkiletlioğlu, Yard. Doç. Dr. Ahmet Vehbi Ecer, Prof. Dr. Abdülkadir Yuvalı, Burhanettin Akbaş, Yaşar Elden, Hüseyin Cömert gibi ilim ve kültür adamlarımızı ve İsmail Mete, Mehmet Özmen, Hamza Çakır, Erdal Koçer, Mehmet Çelebi, Mustafa Erçalık, Ahmet Gülsoy gibi Türk kültürüne gönül vermiş iş adamlarımızı tanıma fırsatım da oldu.

   İsmail Hakkı Hazretleri buyuruyor ki:

  “ Bir kuru sadadır bu kıyl ile kaal

   Ötedir bundan öte mânâ-yı hâl”

    Nevzat Ağabey’le; bu görüşmemizden kısa bir müddet sonra, 21-24 Haziran târihleri arasında yapılan 20. Hazar Şiir Şöleni münâsebetiyle dâvet edildiğim Elâzığ’da karşılaştık. Elâzığ’ın millî ve mânevî havası da Kayseri’ninki gibi yüksektir. Kendileri de, Âlim Gerçel’le birlikte, Türk dergiciliği hakkında yapılacak olan toplantıya katılmak için gelmişlerdi. Hazar Gölü’nün kenarındaki her sohbetimizde, O’nun zihnini Erciyes Dergisi meşgul ediyordu. Yaşının-o zaman- seksen beşe ulaşmasını, yorgunluğunu söylüyor; fakat, bir türlü de Erciyes hevesinden geri durmak istemiyordu.

    Kültür Ve Turizm Bakanlığı’nın ilgisizliğinden çok, bu dergide makale yayınlayarak belli akademik unvana ulaşanlara sitemliydi. Herbirinin bir köşeye çekildiğini, dergiye abone olmamaları bir yana, tanıtımına da zerrece katkıları olmuyordu. Peki, üniversite gençliği, en azından günümüz edebiyatını (şiirini, hikâyesini, tiyatrosunu.. vs. ) nereden öğrenecekti? Bütün maddî sıkıntılarına, eleman noksanlığına ve yorgunluğuna rağmen, bu işi omuzluyor, omuzluyordu.

     Bunun, büyük bir aşk olduğunu, rahmetli Mehmet Çınarlı’da da, Ahmet Kabaklı Hoca’da da,-Allah uzun ömürler versin- hâlâ sık sık telefon görüşmeleri yaptığım Feyzi Halıcı’da da müşahede etmekteydim/etmekteyim.

     Onlar, ne olsa, İstanbul ve Ankara’daydılar. Fakat, böyle bir dâvâyı Kayseri’de omuzlamak, her babayiğidin harcı değildi. Değildi ammâ, bence, oldu!

    Rabb’im, daha nice hayırlı ve başarılı uzun ömürler versin sana, Nevzat Ağabey !

    Ki, sen, kelimenin tam anlamıyla: “ Efrâdını câmi, ağyârına mânî” vasfına sâhip, çalışkan, tertipli, mütevâzı bir Müslüman Türk münevverisin! Biz, bunu, böyle bilir; böyle söyleriz!

    Târih boyunca, şâir, edib ve her türlü san’at erbabının, icrâ ettiği san’at sahasında bir üslûbu, bir tarzı ve umûmî olarak da, bir mizaç hâlini alan “ duruşu” vardır.

   Bu mânâda, bir derginin mensubu ve bilhassa mes’ulü olarak Nevzat Türkten Ağabey’in “ millî ve mânevî “ kültür temsilciliğini hakkıyla yürüttüğünde herkes mutabıktır ki, yaşadıkları ve yaptıkları bunun, en bâriz delili ve ispatıdır.

   Müşâhedem odur ki; samimî, cesûr, azimli, vakur, asîl, kararlı, ârifâne ve bilge edâsiyle Nevzat Türkten, Türk edebiyâtına ve Türk kültürüne kazandırdığı ilmî ve edebî değerlerle de haklı bir mertebede anılacakıtır.

    O’nda; Anadolu insanının, saf ve sâde tavrı ile, çehresini temâşa edince içten dışa doğru tenvir edici, bir ışıltı buluruz. Yûnus Emre’nin mısralarıyla ifadeye çalışırsak, daha iyi anlatmış olurum diye düşünüyorum:

           “ Miskinlikde buldılar kimde erlik varısa

            Nerdüvandan yitdiler yüksekden bakarısa

            Gönül yüksekde gezer dem-be-dem yoldan azar

            Taş yüzine ol sızar içinde ne varısa”

    Evet; Nevzat Ağabey’de de; içinde ne var ise, dış yüzüne o sızıyor!

    Diyeceğim o ki; çile, bu yapının insanları için bir külfet değil, nimettir. Gecelerinde, karanlık aranmaz; geceleri de gündüzler gibi ışıl ışıldır. İnanınız ki; onların uykularında bile tefekkür hâkimdir.

   Rabb’imden, sağlık ve âfiyetler diliyorum. Ve diliyorum ki; O’nun izniyle, daha nice hizmetlere imza atacaksınız, güzel Ağabeyim! Çünkü; biliyorsunuz ki, bu cevherin bitim mekânının musalla taşı olduğunun şuûrundayız, çok şükür!..

     Gönül dolusu selâmlar!..Sevgiler!..Saygılar!..Ve; muhabbetlerimle!

 

 

   

 

   

     

    

   

    

    

    

  

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.