NİCE BAYRAMLARA!.../ 2
(Dünden devam)
Şunun şurasında kaç dînî ve millî bayramımız var!..Niçin, onları güzellikler içersinde, muhabbetle, samimiyetle, aşk ve şevk ile karşılamayalım, kutlamayalım!..
Herbirindeki uhrevî havayı fertten âileye, âileden millete gönül hoşluğuyla doyasıya yaşamayalım!...
Bunlar, kuru kuru mesajlarla, buruk imâlı / kinâyeli sözlerle geçmemeli / geçiştirilmemelidir. Canlı, diri, mânevî hayatımızı günlük hayatımızın rehberi hâline getirici bir yaşayışla ortaya koymalı, göstermeliyiz.
Millî bayramlarımız ise, târih sırasıyla:
19 Mayıs 1919: Gençlik Ve S(ı)por Bayramı; 23 Nisan 1920: Millî Hâkimiyet ve Çocuk Bayramı; 30 Ağustos 1922: Zafer Bayramı ve 29 Ekim 1923: Cumhuriyet Bayramı'dır.
Eskiden, hem Dînî ve hem de millî bayram günleri kadar, bu günlere hazırlık heyecanı da insanımızı sarar sarmalardı.
Dînî bayramlar öncesi, hânelerde bir koşuşturma başlar, bir gayret ve heves herkesi âdetâ sarardı. Her yaştaki insan, kendi yaşına göre sevinçli bir tavır alırdı. Uzaktan - yakından yollar gözlenirdi.
Millî bayramlardan birkaç gün önce de, okul önleri cıvıl cıvıl kaynardı. Öğretmenler, öğrenciler, veliler millî şuûrla donanmış bir vaziyette galeyana gelirdi. Borazanlar öttürülür, t(ı)rampetler çalar...her yanda marşlar yankılanırdı.
Caddelere taklar kurulurdu. Bunun için, biz öğrencilerden defne dalları, çiçekler istenir, bu taklar ay-yıldızlı Türk Bayraklarıyla ihtişamlı bir edâya büründürülürdü. Hattâ, sınıflarımız da, bir gelin gibi süslenirdi. Kimin sınıfı daha güzel olacak diye yarış yapılırdı.
Her dükkân sâhibi, her bayram öncesi, şanlı Bayrağımızı bir gün öncesinden gurur ve iftiharla asardı. O, dalgalandıkça göğüsler kabarır, kabarır, kabarırdı.
Ben, liseyi, askerî lisede okudum. Askerî Lise ve Harp Okulu'ndaki dînî ve millî bayramların keyfi, huzuru ve gururu çok başkadır. Gurbette, sıla hasretini arkadaşlarınızla giderirsiniz!..Yâni; oralarda, ana, baba, kardeş, komşu , eş- dost hasretini 'arkadaşlarımızda' telâfi ederdik.
Hocalarımız ve komutanlarımız, âile şefkatinin gereği ne ise, onu yaparlardı.
Üniversite talebeliğimdeki bayramlarda ekseriyâ âilemin yanında bulunurdum. Onlar, sıradan bayram günlerimdi.
Millî bayramlarda, bando eşliğinde, geçit resmi / geçit töreni'ndeki (resm-i geçit yanlıştır) mükemmel düzen, vatandaşların da alkışlarıyla çeşnilenirdi.
Bucaklarda, bucak veya nahiye müdürü, ilçelerde kaymakamlar ve illerde de valiler, belediye başkanlarıyla berâber vatandaşları selâmlardı.
Acaba, bu şuûr, bugün, bu güzellikte yaşanıyor mu, bilemem!..
Ya, mahallî kurtuluş günleri!..Her şehrin havasına göre, yine birkaç gün önceden hazırlıklara başlanılır, meydanlar gümbür gümbür inlerdi. Yediden yetmişe, herkesi millî ruh, millî bir heyecan şahlandırır, aynı gayede birleştirirdi.
Kasabaların veya şehirlerin değişik meydanlarında kılıç kalkan, bar oynanır, kimilerinde halay çekilir, kimilerinde horan tepilir, kimilerinde de çaydaçıra zarâfeti yaşanırdı.
Ellerinde ay-yıldızlı bayraklarla sokakları dolduran çocuklar ve gençler, büyüklerinin merhametli bakışları arasında kalabalıkların arasına karışırlardı.
Diyeceğim o ki; hiç değilse, "bayramdan bayrama", bir bayram yaşanırdı!..
Şüphesiz ki, ben de bu yaşayanlardan biriydim ve bugün, o günlere hasret duyuyor ve o günlerin havasını bugünki çocuklarımızın ve gençlerimizin - tam olarak- yaşayamadıklarını gördükçe de, doğrusu hayıflanmıyor değilim!. .
Millet olarak huzura ve güzelliklere hem çok lâyıkız ve hem de muhtacız.
Duâm odur ki; Rabb'im, hepimize, 'uyanıklık , çalışma idrâki ve irâdesi" versin!..
Cümlemizi, kötülerin şerrinden korusun!..
Hep birlikte, gönül hoşluğu ile, nice bayramlara ulaşmamıza yardımcı olsun!..