Yıl 2006, Kızılay Konur Sokak'ta iki arkadaşımla yürüyorum. Birden karşıdaki kafelerin birinde iki kişi gözüme takılıyor, biri çok tanıdık geliyor, bizden biri, çevremden biri gibi yakın... O saniye içinde gözlerim o'na dikili kalıyor ve birden duruveriyor ayaklarım! Gözlerim o'na sabitlenmiş, o'ysa sağa sola bakıyor, arkadaşıyla ne yöne gideceğini konuşuyor gibi. Birden 'Nihat Bey!' diye sesleniyorum, 'bu fırsat kaçmaz' diyorum o saniye içinde. Karşı karşıyayız, beni görüyor, gülümseyerek ve heyecanla ona doğru yürüyorum. Daha önce konferanslarında, oturumlarında bulunmuş; fakat hiç böyle yalnız başına o'nu görmemişim. O bu çağın sözcüsü, ülkenin bir yiğit askeri... O'na seslenmek ve bir çırpıda sayıvermek okuduğum kitaplarını... Heyecanımı genç bir arkadaş olmama mı bağladı yoksa düşüncelerine ve yiğit bir konuşmacı, gerçek bir aydın olarak duruşuna olan derin saygımı mı okudu gözlerimden bilmiyorum; birkaç saniye içinde o sırada çantamda olan Machiavelli'nin Hükümdar'ını imzaladı. Çünkü bir yazara elbette bir kitap imzalatılmalıdır. Kendi kitabı olmasa bile bir 'kitap'... Gözlerimin parlaması o'nu da mutlu ediyor ve 'bu ülkenin aydınlık çocuklarına' yazıyor kitabın ilk sayfasına, ismimi yazıyor, teşekkür ediyor, kendi adını ekliyor en alta. 'Nihat Genç' yazıyor... Elinde kalemim, elinde benim kitabımla kendi adını yazıyor kitabıma Nihat Genç...
O birkaç saniye içinde yolun kenarında duran bu yazarı Konur Sokak'ın müdavimleri ve o an oradan geçmekte olan genç kitle fark ediyor; çevresine birikiyor, seslenmek, onunla konuşmak, kitap imzalatmak için. Ben kitabımı alıp teşekkür edip uçarcasına yürüyorum Meşrutiyet Caddesi'ne doğru. Yüreğim ağzımda, ağzım kulaklarımda!
Arkadaşlarım beni hiç bu kadar heyecanlı görmediklerini söylüyorlar. Kolay değil, Nihat Genç'i sokak ortasında durdurmuş, iki çift laf etmişiz, ayrıca kuru kuruya 'Ceren'e sevgiler' cümlesi yerine kişiye özel birkaç cümle yazdırmışız sevgili yazara... Hem bunun mutluluğu hem o sırada yazarın ' Memleket Hikayeleri' kitabını yeni okumuş olmanın şevki ayrı bir güzellik.
Aydın dendiğinde benim gözümde tam bir aydın Nihat Genç. Sözünü edep adap çerçevesinde belden aşağı vurmadan gerçek ve doğruca söylüyor, yazıyor. Attila İlhan'ın 'parola: Vatan, işareti: Namus' seri kitaplarında son kitabı o yazacak kadar bu toprağın aydını. Ve kitapları onlarca kez orjinal, yüzlerce kez korsan baskı yapacak kadar çok okunan, çok takip edilen bir aydın. Bir dinleyen, o'nu bir okuyan adını aklının bir köşesine yazıyor, güveniyor.
Benim bu haftaki yazımı Nihat Genç'e ayırmamın asıl sebebi onun ART'deki 'Veryansın' isimli programında birkaç gün önceki söyledikleri:
Şuan dünyanın çoğu kısmı için bir popülarite getirisi olarak görünen -ve benim gibilerin oraya üye olmadığı için övündüğü- Facebook sitesinde bir genç arkadaşımız Nihat Genç için bir topluluk kurmuş. Fakat bu topluluk ve içindeki videolar bir süre önce bu arkadaşın elinden yayın hakkı alınmak suretiyle yasaklanmış! Şimdi burada önemli olan nokta şu: Türkiye'nin en çok satan gazetelerinin çok tanınmış yazarlarının o sitedeki gruplarındaki üye sayısı beş bin- altı bin civarıyken; Nihat Genç'in adına açılan topluluğun üye sayısı tam seksen beş bin! Ve Nihat Genç öyle her açık oturum programında boy gösteren bir aydın değil. Bu oralarda konuşmayacağından değil, çağrılınca gidiyor; ama önemli olan nokta onun yoksayılması, özellikle susturulmaya çalışılması. Hiçbir kurum ve kuruluşa bağlı olmayan, bu toprağın ekmeğini yediğinin bilincinde olan ve ülkesine, ülkesinin insanına ihanet etmeyen bir yazarı silmeye çalışmak övünülecek bir davranış değildir. Hele hele üniversite çevrelerinde ayrı bir sevgi ve saygı unsuruyusa... Çünkü bugün üniversitelileri, yarının yöneticileri olacaktır.
Belki de şaşırmamak lazımdır, bu ülkede artık her şey böyle gidiyor biz de sineye çekmeliyiz demek lazımdır ne dersiniz? Birkaç gün önce YARSAV başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu'na 'laikliği savunduğu için' soruşturma açılması gibi normal(!) bir şeydir bu ülkede yaşananlar... Ya da balkonuna Türk bayrağı asanların taşlanması gibidir tüm olup bitenler, Nihat Genç gibi ülkemizin bağımsızlığını savunan bir yazarın susturulmaya çalışılması...
Bu haftaki yazı diğerlerine nazaran biraz uzun oldu, burada keselim, gündem neler getirirse haftaya oradan devam edelim; şimdilik bol kitaplı, düşünmeli günler dileklerimle...
İyi haftalar