Kur'anda; "Şımarık"lık yerilmiş, "Tevazu" övülmüştür. Şımarıklık vesilesi olan makam, mekân ve imkân; Allah'ın ihsanı ve lütfudur. Bu güzel nimetler, imtihan vesilesidir. Bunlara sahip olanların imtihanı; tevazu sahibi olmaları ve bu nimetlerin hakkını vermeleridir.
Allah insanlara bazı nimetleri güzel göstermiş, onları "Ziynet" olarak tanıtmıştır. Mal, mülk, makam, mekân, imkân; bunların en başta gelenleridir. Ziynet olarak tarifi yapılan bu nimetler, kişiyi inandığı Rabbı olan Allah'a ulaştırır.
İlaha ulaştırmayan, aksine kendisi ilahlaşan söz konusu nimetler vesilesiyle kişinin; Rabbı ile arası açılacaktır. Kibre, dolayısıyla şımarıklığa vesile olan bu güzellikler kişinin ahiret hayatını da belirleyecektir.
Atalarımız'ın; "Kişi büyüdükçe küçülmelidir" diye, tecrübenin ürünü olan kanaatlerini toplumumuz, itibar edilen bir ata sözüne dönüştürmüşlerdir. Bunun adına da "Tevazu" denmiştir. Tevazu; Mü'min olmanın özelliği, Müslümanın en başta gelen güzelliğidir.
İsraf ve cimrilik, zenginlik ve fakirlik, şımarıklık ve tevazu; birbirinin aynasıdır. Cimri zengini Allah sevmez. Bu, onun şımarıklığıdır. İsraf edeni, gereksiz harcama yapanı da, Allah sevmez. Özellikle; fakir olup, gereksiz harcama yapanlar da şımarıktır.
Sahip olunan tüm nimetler Allah'ın ikramı ve ihsanıdır. Her ikram imtihan vesilesi, her ihsan hizmet gerekçesidir. Müminler, bunun farkındadır. Farkında olmayanlar gizli şirk içinde olanlardır. Zira, sahip olduklarını ilahlaştıranlar, bilmeden de olsa onlara tapmaktadır. Tapınmak, şirktir.
Tevazu; başlı başına ahlâkı bir değer ve güzelliktir. Ancak, maksadı aşan tevazu göstermek; riyakârlık vesilesi olarak görülmektedir. Her şeyin güzelliği, karşılığı kadardır. Karşılığını aşan her konu, maksat dışı sonuçlar oluşturmaktadır.
Mü'min için her konuda örnek; Hz. Peygamberdir. Peygamberimizin davranış şeklini aşmak; daha iyi müslüman olmak düşüncesiyle bile olsa yanlıştır. Bazen doğru düşünülerek yapılan davranlışlar; Peygamberimiz metodunu aştığı için toplumsal sorunlara dönüşmektedir.
Şımarıklık; haram, tevazu; güzel ahlaktır. Bu sonuçlar; yapılan davranışlara göre şekillenir. Bazen, normal bir davranış kasdı aştığında şımarıklığa dönüşür. Tevazu sınırları aşılınca da ayrı bir ahlakı kusur oluşur. "Ben güzel ahlakı tamamlamamak için gönderildim" buyuran Peygamberimizin bu konudaki mesajını iyi anlamak gerekir.
Konuyu güncelleştirersek; günümüzde şımarıklıklar diz boyu olduğu gibi, maksadı aşan tevazu yöntemiyle riykârlıklar da bir o kadar vardır. Sahip olduğu nimetler nedeniyle nankörlük yaparak şımaranların yanında, yine sahip olduğu nimetlerin şükrünü edâ ettiğini düşünerek maksadı aşan tevazu şekliyle riyakârlık yapanlar da çoktur.
Her yanlış davranışın ve ahlaki kusurun mutlaka ferdi ve sosyal sonuçları vardır. Ama daha vahim olanı; bu kusurların mutlaka sahibine dönen bir bedeli de söz konusudur. Zira; hem şımarıklık, hem de riyakârlık topluma dönük kul hakkı ihlalleri oluşturmaktadır. Hak ihlali oluşturan her konu; dünyada hukuk, ahiret için vebâl vesilesidir.
İyi niyetle de olsa insanlar, nimetlerin sarhoşluğuna kapılmamalı, nimetlere şükrediyorum diyerek da tevazu sınırlarını aşıp riyakârlaşmamalıdır. Tevazuda haddi aşmak; gizli şirkin göstergesidir, enaniyettir, kibirdir. Bunlar da büyük günahlardandır.
Nimetin sarhoşu olmak; nimetin sahibini tanımamaktır. Kainatın sahibi Allah c.c.dır ve tüm yaratılanlar Onun eseridir. Yaratılanın Yaratana itaatsizliği, muhalefettir. İlaha muhalefet de; rahmet ve bereketin elden gitmesidir. Nimetin sarhoşu olanların zamanla nimetin esiri oldukları görülmektedir. Bu da sonun başlangıcıdır. Bir adım sonrası yok olmak, nimetlerin elden çıkmasını görmektir.
İnsanın sahip olduğu her şey Allah'ındır ve şükrü gerektirir. Şükrü yerine getirilmeyen nimet, kendi diliyle isyan eder ki bu da nimeti elinde bulunduranın sarhoşluğudur. Hakkı ve Onun eserlerini tanımayan her zihin ve kalp sarhoştur.