Yaratanı tarafından kendisine hareket etme iradesi verilen insana bir takım nimetler de emanet edilmiştir.
İnsanın imtihan unsurları da kendisine emanet olarak lütfedilen nimetler üzerinden olmaktadır.
Verilir iradenin, verilen nimetler üzerindeki tasarrufu, imtihanın sonucunu belirlemektedir.
İnsan için sahip olduğu her şey nimettir. Bunları kategorize etmek gerekmez. O kadar ki, insan kendisi için külfet olarak gördüğü acı veren kederli durumları bile onun için bir nimettir.
Nimetlerin kadrini bilmek, sahibini tanımakla sağlanır. Her bir nimetin mutlak ve gerçek sahibi Yaratanı olan Yüce Allah'tır.
Allah c.c. ilahi takdire göre beşeri taksimat yapmıştır. Beşer olarak insan, kendisini yaratan Rabbının taksimatı üzerinden bir eleştiri geliştirmez. Bu konuda teslimiyet esastır.
Tasarruf hakkı, sınırları belirtilerek insana emanet verilen nimetlerin, ilahi belirlemenin dışında ve aykırı kullanılması o emanete ihanet olur.
Mal, can, evlat, makam, imkan, mekân, zaman, sağlık, beden, vs. insanın elinde ve yanında bulunan her şey emanettir.
Söz konusu bu emanetlerin yerli yerinde ve Yaratanın belirlediği alan içerisinde kullanılması esastır. Zira, mülk Yaratanındır.
Varlığın kendisini şımarttığı insan, varlığın gercek sahibini tanımayarak ihanet eder.
Varlığın gercek sahibi olan Allah'ın yasakladığı alan ve sınırlarda nimetin kullanılması da ihanettir.
Nimet üzerinde cimrilik yapılarak, diğer varlık ve insanların o nimetten istifade etmelerini temin etmemek de ihanettir.
Emanete ihanet, ameli münafıklığın işaretidir. Emanete ihanet, İlaha muhalefettir.
Emanet; sahip olmak değil, hakkını vererek tasarrufta bulunmaktır.
Emanetin gereği yerine getirilmediğinde, ihanet olur ki; bu da verilen amanetin kölesi olmaktır.
Halbuki, emanet bir çeşit kulluktur. Kulluğun izharıdır. Aksi ise, köleliktir. Emanet olarak sunulanın esiri olmaktır.
Mal, infak için ve diğer insanların da faydalanması için verilir. Can, Rabbini tanıyıp, itaat ve ibadet etsin diye verelir. Evlat, Yaratanın tanıyacak ve topluma hizmet edecek şekilde yetiştirilsin diye verilir.
Makam ve mekân, insanlara hizmet sunulsun diye lütfediler. Sağlık ve zaman, en büyük nimettir ki, beden korunsun, her dakika iyi değerlendirilsin diye ihsan edilir.
Bu ve benzeri nimetlerin tamamı diğer varlık ve insanların hizmetine sunulduğu ölçüde anlam kazanır. Aksi halde, bunun adı, ihanettir.
Dünyanın renkli ve zevkli sunumu, insanın sahip olduğu emanetlerine ihaneti yaptırabilecek düzeydedir. Bunu engelleyecek tek güç, imandır.
Allah inancı ve ahiret sorumluluğu, bu inançlardaki doğru tasavvur; insanın sahip olduğu emanetlerine ihanet etmesini önler.
Serbest hareket etme ve emanet edilenler üzerinde rahat tasarruf yapabilme iradesine sahip olan insan, tam da bu noktada imtihan edilmektedir.
Dünyada kazanılacak veya kaybedilecek ilahi imtihanın ana sorusu; sahip olduğu emanetleri üzerindeki tasarruf şeklidir. Bu tasarruf şekli o kulun, kendisini yaratan Rabbı ile olan ilişkilerinin de yansımasıdır.
Allah c.c. İlah olarak tanıyan, sahip olduğu tüm nimetlerin emanet olduğunu bilir. Bunlar üzerindeki tasarrufunu Rabbının çizdiği sınırlar içinde gerçekleştirir. Aksi davranışın ihanet olacağını, bunun da İlaha muhalefet olup, sahip olunanlara kölelik olduğunu da anlar.
Nimetlerin sahibini tanımak, o nimete verilecek değerdir. Sahibinin Allah olduğu bilinen nimet, elinde olduğu kimse için dünya ve ahirette berekettir.