Ödev

Bahar aylarında bir başka güzeldir bizim oralar. Hele şehrin karmaşasını bir yana koyup,biraz yukarılara çıkarsanız; kır çiçeklerinden örülmüş kocaman tepeler karşılar sizi.

O tepelerin yamacında kayalıkların ötesinde en güzel çiçekler filizlenir. Nilüfer çiçekleri.

Onlar imkansız denilen yerde kayaların üzerinde hayat bulurlar. Saksılarda seralarda özel gübrelerle bebekler gibi büyüttüğümüz çiçeklerden daha güzeldirler. Çünkü onlar açmak istemişlerdir yalnızca.

İçim içime sığmaz çoğu zaman. Kendimi koyu vermek isterim. Yine böyle bir gün ödevimi yapmadan,kitabımı okumadan söylene söylene çıktım evden. Sıkış tıkış otobüsden inip kalabalık caddelere bıraktım kendimi. İnceden yağan yağmurun altında kalabalığın arasında kitabımı okumamış,ödevlerimi yapmamış olmanın sorumluluğundan kurtulacaktım.

Seyyar satıcıların bağrışmaları,oraya buraya koşuşturan insanlar,lokantalarda yemek yiyenler,kahvelerde kağit oynayan insanlar her şey öylesine farklıydı ki…

Bir ressamın dört mevsimi anlattığı bir tabloya benziyordu sokak. Ve bende bu resmin bir parçasıydım artık. Bunca insanın kaçı kitap okuyordu;ödevini yapıyordu ki? Böyle düşünmek sorumluluklarımın üzerime yüklediği yükü bir çırpıda üzerimden atmamı sağladı. Kuş gibi rahatlayıp,kendimi bu umursamaz kalabalığın arasına bıraktığımı sandığım anda birden dünyanın en güzel ayaklarını gördüm. Kalabalık arasında karşı kaldırıma serdiği kartonun üzerinde oturmuştu. O soğukta elleri ayakları çıplaktı. El ve ayaklarındaki kir, güzelliğini gölgeleyememişti. Gözlerim bu sarı saçlı mavi gözlü kız çocuğuna takılıp kalmıştı. Dilenmiyor, önündeki mendil, yara bandı,çengel iğne gibi şeyleri satmaya çalışıyordu. Bir yandan da elinde sıkıca tutup okuduğu kitabından defterine notlar çıkarıyordu. Yanına yaklaştığımı görünce ürkek bi sesle buyrun dedi. Ne yapıyorsun diye sordum. Ödev,kitap okuyorum dedi. Bu dokuz on yaşlarındaki kız çocuğu tüm olumsuzluklara rağmen ödevini yapıyor sorumluluklarını yerine getiriyordu. Adını sordum; Nilüfer dedi. Aklıma nilüfer çiçeği geldi. Sana daha güzel bir isim koyulamaz demek istedim,sustum. O şimdi kayalıklarda her türlü zorluğa inat açan nilüfer çiçeğiydi gözümde. Bense bin bir emeğe karşın açmayan saksı çiçeği. Çok etkilemişti bu altın  saçlı kız beni. Ondan bir mendil bir de çengel iğne alıp, cebimdeki tüm bozuk parayı o yırtık kartonun üzerine bıraktım. Vedalaşıp ayrıldım. Eve dönerken öyle farklıydım ki. Otobüste kimi gazete okuyor kimi kitap,sohbetler hep toplum meseleleri üzerine. Değişen ben değil sanki tüm her şeydi herkes okuyordu. O an anladım ki Nilüfer, benim gerçek dünyayı görmemi sağlamıştı. Eve geldiğimde annem biraz kırgın,  bana bakıyordu. Sabah kırmıştım onu. Yanağına kondurduğum bir öpücükle hemencecik aldım gönlünü. Elindekiler ne dedi iğne ve mendili göstererek? Hiiç ödev dedim. Deli çocuk sende dedi. Odama geçip kitabımı elime alıp okumaya koyuldum. Çünkü biliyordum artık. Bir insan değişirse Türkiye değişir;dünya değişirdi.