Allah insanoğluna önce okumayı emretti. Bu emrin ardından kalemle yazmak geldi. Ve Allah insanlara bilmediklerini öğretti. Okumak, yazmak ve öğrenmek insanlara has üç önemli özelliktir. İnsan bu özelliklerle insan oluyor. Yemekle, içmekle değil. Gezmekle, tozmakla, yatmakla, uyumakla da değil. Bu özellikler diğer mahlûklarda da vardır.
İnsanı insan yapan, yaratıkların en şereflisi kılan da yukarıda saydığımız üç özellik olsa gerektir. Allah Hz. Âdem"den başlayarak kullarına insan olmanın yollarını öğretti. Hak ve batıl çizgisini anlattı. İyi ve kötüyü; hayrı ve şerri gösterdi. Allah sık sık kullarına "Ey akıl sahipleri!" diye seslenir. Ey akıl sahipleri! Akıllı olun! Aklınızı kullanın! Bu büyük akıl nimeti yaratıklardan sadece sizde var. Akıllı olmayanlar kullukla sorumlu tutulmayacak.
İnsana insanlık öğretilirken en önemli görevi Allah, peygamberlere verdi. Son peygamber olan Hz. Muhammet"e (sav) kadar bu görev zinciri devam edegeldi. En mükemmel şekline de ahir zaman dediğimiz dönemde ulaştı insanlık öğretisi. Peygamberimizden sonra ise bu görevi âlimler, edipler dediğimiz ÖĞRETMENLER üstlendi ve yürütmeye başladı. O gün bugündür bu kutsal görev, Peygamber mesleği, öğretmenlerce başarıyla yürütülmektedir.
Milletlerin, devletlerin başarıları ÖĞRETMENLERE gösterilen saygıyla orantılı olarak değişir. Bugün dünyaya hükmeden, şekil verenler de yine eğitim öğretimin uygulayıcısı olan ÖĞRETMENLERE sahip çıkanlardır. Onları baş tacı edip destekleyenlerdir. Onlara değer verenlerdir. Onları önder sayanlardır. Onları sevip sayanlardır. Onlara toz kondurmayanlardır. Onlara fırsat ve imkân verenlerdir. Onların sözlerine, faaliyetlerine ve görüşlerine başvuran ve de değer verenlerdir.
Benim ülkeme gelince, öğretmene gösterilmesi gereken sevgi saygının varlığından maalesef söz edemem. Daha da acısı git gide öğretmenin değerinin düşürülmesidir. Öğretmenlik mesleği can çekişmektedir. Şu anki durum gerçekten çok acıdır, içler acısıdır. Gelişme istiyorsak öğretmenlerin durumunu ciddi olarak masaya yatırmak icap eder. Çağı yakalamak şöyle dursun, çağı belirlemek istiyorsak tak anahtar öğretmendir. Başarıya giden yolda kilitli kapıları, açılması çok zor gözüken kapıları ancak öğretmenler açabilir. Yeter ki bizler öğretmeni layık olduğu yere oturtalım. Öğretmene Peygamber mesleğinin icracısı olarak bakmamız gerekmektedir.
Öğretmeni normal insanlardan ayırmamız gerekir, eğer başarı ve huzur istiyorsak. Niye mi? Toplumun dertleriyle yoğrulan, bir öğrenciye bir harf öğretmek için çırpınan, her meslek erbabında mutlaka katkısı olan öğretmendir. Öğretmenin diktiği fidanlar yüz yıl, bin yıl ötesi içindir. Kökünü maziden alan, bugünü kurtaran bu arada geleceği asla unutmayan ve ihmal etmeyenlerin başkanı yine öğretmenlerdir. Ön plana çıkmış insanların mutlaka arkasında bir fikir babası vardır. Öğretmenleri her başarının arkasında görebiliriz. İstanbul"u fetheden Fatih Sultan Mehmet"i Akşemsettin eğitip yönlendirmiştir. Tarihimizde nice böyle öğretmenler vardır. O öğretmenler ki sadece topluma kılavuzluk etmek için uğraşmışlardır. Toplum da onlardan saygıyı eksik etmemiştir.
Öğretmene saygı isterken sadece öğretmen gözüyle ve kalbiyle yaklaşmıyorum olaya. Öğretmene saygı konusunu toplumun en altından en üstüne kadar olan bölümün bir diğer ifadeyle velilerin gözüyle de değerlendiriyorum. Öğretmen de hal ve hareketleriyle, duruşuyla, icraatlarıyla, kendini yenilemesiyle söz konusu saygıyı hak etmelidir önce. Sonra saygı istemeye sıra gelebilir. Bunu da göz ardı etmiş değilim.
Ancak toplum olarak, veliler olarak, hepimizde emeği olan öğretmenlere gereken saygıyı göstermiyoruz. Sevgiyle ve anlayışla yaklaşamıyoruz. Hâlbuki öğretmenler bizden pek fazla bir şey istemiyor. İstedikleri bir tutam sevgi ve birazcık saygı. Belki öğretmenler onu da istemiyordur. Genel amaçları kesinlikle saygı, sevgi beklemek değil. Ben veli olarak bu konuyu toplumca başarılı olmamız için gerekli gördüm. O nedenle dillendirdim. Böyle bir ihtiyaç hissettim. Beni affetsinler onlar adına konuştum.
Şimdi hep beraber başımızı ellerimizin arasına alıp düşünelim. Bir muhakeme yolculuğuna çıkalım. Bizi bugünlere getirenleri düşünelim. Ana babalarımız ki bizim ilk öğretmenlerimizdir onlar. Sonra ilk öğretmenlerimiz. Sonra orta, lise, üniversite
Ve sonra. Sonra
Ölünceye kadar ihtiyaç duyacağımız öğretmenlerimizi düşünelim. Bunaldığımızda kapılarına koştuğumuz, susadığımızda bizim için soğuk su olan, acıkınca bizi duyuran, bize balık tutmayı öğreten, karanlıklarımızı aydınlatan, bize ayakta durmayı öğreten, bizleri değişik bilgi ve mesleklerle donatan vefakâr öğretmenlerimizi düşünelim.
Önce kalem tutmayı öğrettiler bize. Sonra topluma yön verir olduk onların bize verdiği bilgi ve donanımla. Onlar bizler için eridiler. Ama biz, onların her biri için binlerce kol olduk. Daldık toplumun içerisine. Halkın arasına. Yaralara merhem, dertlere deva, ufuklarını kaybetmişlere kılavuz olmak için. Bilmeyenlere bilgi, görmeyenlere göz, duymayanlara kulak, eli tutmayanlara el, yürüyemeyenlere ayak, hissetmeyenlere kalp olduk. Millete kendinden öte dost olduk. Millet için ağlayıp millet için güldük. Millet için yandık, itildik, kakıldık, horlandık ancak yılmadık. YILMAYACAĞIZ.
Sizden birazcık saygı istiyoruz. Lütfen öğretmene birazcık saygı. Gelişme, ilerleme, aydınlanma, bilgilenme adına lütfen öğretmenlerimize saygıyla yaklaşalım. Lütfen! Lütfen!
Adil olmayı, iyilik yapmayı, hak yememeyi, yalan söylememeyi, kandırmamayı, aldatmamayı, bizler onlardan öğrendik. Sizce de onlar saygıyı fazlasıyla hak ediyor değil mi? Lütfen öğretmenlere saygı duyalım. LÜTFEN! LÜTFEN!