ÖĞRETMENLER GÜNÜ

M.Halistin Kukul

    ÖĞRETMENLER GÜNÜ

                       M. Hâlistin Kukul

    

            Türk çocuklarını ve gençlerini yetiştirmeyi gaaye ve hedef seçmiş, fedâkâr ve güzîde maârif temsilcilerinin bu günlerini tebrik ederim. Herbirine, ayrı ayrı sağlık, âfiyet  ve huzur dilerim.

       " İnsana yapılan yatırımın en büyük ve en önemli  yatırım olduğu ", sık sık söylenir de, o memleketteki öğretmenlere, bu ifadeye lâyık kıymet verilmezse , çocuklarımızın ve gençlerimizin.  ve elbette  ki, istikbâlimizin sıhhatli bir teminat altında olduğunu söyleyemeyiz.

      Millî maârifin birinci unsuru, temel taşı, öz cevheri olan öğretmenlerin her  türlü mağduriyetinin, millet olarak bizlere menfîliklerle döneceğinin idrâk edilmesini arzu ederim.

      Şüphesiz ki, okul denilince, iki ana unsur göz önüne getirilir: Öğretici ve öğrenici. Diğer unsurların herbiri, sırayla, kendi değerlerine göre  tâlî unsurlar olup, şüphesiz ki, onlarsız da sistemin sağlıklı yürümesi ve yürütülmesi mümkün olamaz. Bunlar ise; her okulda, istisnâsız tam mânâsiyle " faâl " olması gereken " kütüphâne, laboratuvar, s(ı)por tesisleri ve konferans salonu " dur.

      Öğretmenini  iyi yetiştir(e)memiş ve öğretmenine gerekli ihtimamı  gösterememiş bir  sistemle, alt yapı denilen tâlî unsurları ne kadar donanımlı bulunursa bulunsun, hiçbir müsbet netîcenin alınması mümkün değildir.

       Bugün îtibâriyle söylüyorum, Türkiye'nin  " vasıflı öğretmen yetiştirme "  diye bir mes'elesi ve derdi maalesef yoktur. Tâlî unsurlar olarak; sâdece okul ve üniversite açılmakta, öğretmen ve öğretim üyesi yetiştirilmesi  ve onlara gerekli hassasiyetin gösterilmesi dâimâ arka p(i)lâna itilmektedir.

       Halbuki; mukades kitabımız Kur'ân-ı Kerîm'de, Yüce Allah bize şöyle buyurmaktadır: 

       "Allah, yerlerde ve göklerde ne varsa hepsini insan için yaratmıştır. " ( El-Bakare, 29 ) ;

        "İnsan, yeryüzünde, Allah'ın halifesidir. " ( El -Bakare,30);

         " İnsan, en güzel biçimde yaratılmıştır. " ( Et-Tin, 4 ) ve;             

          " Âdemoğulları, üstün bir izzet ve şerefe mazhar kılınmıştır. " ( El-İsrâ, 70)

      Böyle üstün meziyetlerle, böyle fevkalâde ikrâmlara mazhar edilen  ve güzelliklerle tezyîn edilen   biz insanoğlu, bilemiyorum ki,  çocuklarına, gençlerine ve umûmî olarak insanına bu hizmetleri sunmaktan  niçin imtinâ eder?

       Mâdemki;  Devlet, birinci derecede " insan "ın yaşaması, korunması, eğitilmesi ve yetiştirilmesi için vardır ve bunlardan  mes'uldür, üzerine düşen vazîfeyi niçin yapmamakta veyâ yapamamaktadır ?

    Defalarca yazmışım veya konferanslarımda söylemişimdir:  Her meslek kendi değerleri içersinde mukaddes ve kıymetlidir. Ammâ; mâdemki,  "insan" , Yüce Rabbimizin nazarında bu kadar değerlidir ve mâdemki, "öğretmenlik " , böyle kıymetli bir varlığa "rehberlik eden bir meslek " tir, söyleyebilir misiniz elde ettiği maddî imkân îtibâriyle, niçin, bir " veteriner, orman  veya ziraât  " fakültesi mezunlarıyla  "denk bile" değildir?

        Düşünebiliyor musunuz, bugün, öğretmen emeklilerinin ve öğretim üyelerinin, aldıkları emekli maaşı , hangi meslek g(u)rubunun seviyesindedir?  "Rabbinin adı ile oku " (Alak, 1 ) âyeti ile başlayan bir mukaddes dînin mensupları olarak,  "dünyânın en az okuyan ülkelerinden biri oluşumuz" un sebebini ciddî ciddî  düşünüp,  aynı  ciddilikle hesabını yaptık mı?

        İnsanımız; T. C. Anayası'nın ilgili hükmü olan "öğrenme ve öğretme " hakkından "en iyi şekilde " niçin yararlanma imkânı elde edemez?

        Bu milletin tek bir ferdini "câhil bırakma hakkı " diye bir hak mı veya bu işlerin yapılmaması için, elimizi kolumuzu bağlayan mı vardır ?

        Teknolojinin en son hârikalarını kullanıyoruz derken,  öğretmenlerin zor şartlarda ders vermeleri yanında, kütüphânesiz, s(ı)por  ve konferans salonsuz, laboratuvarsız , beş dakikalık teneffüslerle koridorları ve sınıfları havasız, emniyet ve temizlik mes'eleleri alabildiğine zahmetli bir sistemin  neresinin gizlendiğini  ve gözden kaçırılmak istendiğini  de anlamakta güçlük çekiyorum.

     Mustafa Kemal Atatürk, 1924 ' lerde şöyle diyor: "Bir millet irfan ordusuna mâlik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeler vermesi ancak irfan ordusuyla kaabildir. "

   Maârif ordusu başarılı olamadıkça, hiçbir meslek câmiasının başarılı olması beklenemez!..    

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.