Okul öncesi dönem çocuklardaki düşünce sistemi hayranlık oluşturacak şekildedir. Bunu fark etmek için çocuklara soru sormak yeterli. Sorulan soruya cevap verirken düşünmezler o an akıllarından geçeni paylaşırlar, cesaretli ve meraklıdırlar, durmadan sorular sorar, her şeyi öğrenmek isterler. Yaramazlıkları sevimlidir. Yorulmadan, usanmadan oynarlar. Oyun kavramına açıklık getirirsek bunun aslında onların işi olduğunu göz ardı etmemek de fayda vardır. Bizim işimize verdiğimiz değeri çocuklar oyuna verir. Okul öncesi dönem çocuğunun canlı bir hayal gücü vardır. Duyduklarını abartır. Dinlemez görünürken duyar ve duyduğunu unutmaz. Çok canlı hayal gücü nedeni ile kolay korkar, çabuk etkilenir. Çizikler, sıyrıklar ve küçük yaralanmalardan çok etkilenirler. Bu dönem çocukların yaşantılarında düzenli olaylar vardır. Ailesi ile birlikte olması, sabahları uyanması, okula veya kreşe hazırlanması gibi devamlılık içeren faaliyetler vardır. Bu olağan faaliyetlerde ki en ufak kesinti, çocuklarda kaygı ve korku oluşturur. Bu kesinti kimi zaman doğal afetlerdir. Çocukların en çok etkilendiği doğal afetlerden biri de depremlerdir. Çocuk böyle bir olay görüntüsü ile karşı karşıya geldiğinde güvenini yitirebilir. Günümüz olayından kaynaklı olarak televizyonda Japonya depremi görüntüleri karşısında çocukların da izleyici olduğunu unutmamak gerekir.
Peki böyle bir durumda aileler ne yapmalıdır?
Böyle bir durum karşısında aile iletişim içinde olmalıdır ki çocuğun korunma duygusuna yardımcı olunsun. Gerçekçi bakarsak yetişkinlerde de korku oluşturur. Bu duyguları doğru kelimelerle çocuk ile paylaşma, çocuğun duygularını ve korkularını konuşması için onu cesaretlendirir. İletişim odaklı da olsa en sık rastlanan problem yatma zamanında ortaya çıkar. Çocuk odasında uyumak istemeyebilir, sık sık uyanabilir. Bu durum karşısında aile dengeyi sağlayarak harekete geçmelidir. Çocukla yatmadan önce konuşulabilir, korkmaması için ışık açık bırakılabilir. Bunların geri dönüşümü sağlanamadığında ise birkaç gün çocuğun kendi odalarında yatmasına izin verilebilir. Ancak bu süre uzatılmamalı, anlaşma yapılarak yumuşak bir şekilde çocuğun odasında yatması sağlanmalıdır. Bunun dışında çocuklar bazı gerileme davranışları da gösterebilir. Yatağını ıslatmak, parmak emmek, anneye bağımlılık gibi. Bu davranışlar çocuğun endişesinin işaretleridir. Onu anlayışla karşılamak, davranışlarına tepki göstermemek çözümü kolaylaştırır. Aile gereğinden fazla tepki gösterirse bu davranışlar daha uzun sürecektir.
Depremin, çocuğun ruh sağlığına yapabileceği etkiler bazı kimselere çok küçük, basit bir konu gibi gelebilir. Ancak küçük birikimler insanın ruh sağlığının bozulmasında büyük etkiler oluşturabilir. Bu noktadan hareketle problemin başından çözümlenmesi ailenin görevidir.