Sevgili arkadaşlar, beş buçuk yaşından beri bir fiil okula giden bir kardeşinizim. 30 yıldır okuldayım, dersteyim. Öğretmenlik dışında hiçbir mesleğin hem öğrenciliği hem de meslek hayatı okulda geçmez. Dolayısıyla öğretmenlerimizde bir okul yorgunluğu, haliyle oluşur. Çünkü hayatı okulda geçer. Ama iyi bir davranış gözlemcisi de olmak mümkündür.
Köylerinde mezralarında mahallelerinde bakkal, kahvehane, internet cafe, cami, okul olmayan bir yığın insanımız vardır. Dolayısıyla bu insanların bakkal alışkanlıkları da olmayabilir. Çünkü köyünde bakkal yoktur, alışmamıştır incik boncuğa, bakkala gitmeğe.
Ama büyük okullarımızda kantin genellikle vardır. Ve o kantinlerden onu bunu alıp yiyebilen öğrenci de vardır, alıp yiyemeyen öğrenci de vardır. Alışmayan öğrenci gitmemektedir kantine. Ben çok bilirim, hatta her teneffüs zamanı, şahit de olurum ve içim gider ama yapılabilecek çok fazla bir şey yoktur. Hayatın kuralı budur. Büyük balık, küçük balığı yutar. Biri yer biri bakar, kıyamet orda kopar. Bu kardeşiniz de o masum çocuklar için, arkadaşı yerken arkadaşına garip garip bakan çocuklar için yazar da yazar.
Kantinden bir şeyler alıp yerken her yutkunduğunda sen Hamza'nın ona nasıl baktığını, Burcu yerken Hamza'nın ne düşündüğünü nerden bileceksin? Görmediysen, yaşamadıysan, nasıl bilecek ve hissedeceksin? Arkadaşı dondurmayı her yaladığında o küçücük kalp nasıl yorgun düşüyor, o küçük beyinler o acı gerçeği nasıl hafızalarına kazıyor bilir misin?
Aaahh benim güzel kardeşim aaahh. Varlık başka bir şeydir, yokluk başka bir şeydir. Varlığın kıymeti yoklukta anlaşılır. Kimse sana çok fazla kızamıyor ama o kantini adeta bir yılan gibi çocukların insanların arasına koyup da sonra serbest kıyafet uygulaması geldiğinde -Gariban çocuğa kim sahip çıkacak? Fakir çocuklar ezilir demek, düşünmeden bilmeden konuşmak değil de nedir? Ağzından çıkanı kulağı duymamak değil de nedir? Bilmediğin konuya el atmak değil de nedir? Her yere burnunu sokmak değil de nedir? Bunu söylemek aymazlık mıdır, cambazlık mıdır, bilmem ne hokkabazlıktır?
Yahu kardeşim gariban çocuk zaten eziliyor. Bunu sen bilmiyor musun? Bak deminden beri gariban çocuk, fakir çocuk diyoruz zaten. Herkese üniforma giydirerek fakirlik çözülseydi, ülke olarak niye uğraşıyoruz ki hepimiz üniforma giyelim herkes zengin olsun, demek gibi bir şey bu sizin dediğiniz. Ayrıca fakir çocuklara kötü giyiniyorsun demek onları aşağılamak değil de nedir? Üniformayla fakirlik falan çözülmez arkadaşlar, bu makyajdır, kamuflajdır, gerçeği örtmektir. Sorunu ortadan kaldırmaz.
Efendim insanlar çocuklar gençler genç kızlar genç erkekler çok uçuk giyiniyorlar, çok abartıyorlar. Hadi ordan! Biz insanımıza özgürlük mü verdik? Nasıl giyineceğine hiç kendi başına karar verdi mi? Özgürlüğe alışık bir toplum olamadık ki? Orada baskı, burada zorlama, şurada dayatma. Böyle yetişmedik mi? Aksini iddia edecek olanımız var mı?
Bilmiyor ki genç kızımız nasıl giyineceğini, öğretemedik ki nasıl giyinmesi gerektiğini? Öğretmeninin kendisinin kıyafetine kızmasından dolayı gidip etek boyunu daha da kısaltan genç kızlarımız var. Şimdi soruyorum -Bunun sorumlusu kim? O genç kızımız mı yoksa ona müdahale eden, onun gururunu arkadaşları içinde kıran öğretmen mi?
Arkadaşlar hiç kusura bakmayın ama kendisinin nasıl giyinmesi gerektiğini bilmeyen hiçbir kimse başkasının nasıl giyinmesi gerektiğini öğretecek durumda değildir. Bu tarih boyunca hiç vuku bulmuş bir olay değildir. Bu, eczaneden ekmek istemek gibi bir şeydir. Olmayandan istenilmez. Bilmediğiniz bir şeyi öğretemezsiniz. Uçurtmanın nasıl yapıldığını bilmeyen bir kişi, başkasına uçurtma yapılmasını öğretemez. Bu bilimsel bir kuraldır.
Onun için önce kendimizin nasıl giyinmesi gerektiğini öğrenerek işe başlarsak daha doğru bir iş yapmış olacağız diye düşünüyorum. Bu birincisi. İkinci olarak da özgürlüklere alışık olmayan bir toplum serbest bırakıldığında yuvasından fırlamış buzağı gibi olur, kaçar gider. Özgürlükleri insanımıza çok görmemeliyiz. Üçüncü olarak, toplumla okul arasındaki makası çok fazla açmamalıyız. Okulla toplum birbirinden çok fazla kopuk olmamalı. Bu prensiplerle her sorunu yavaş yavaş, sindire sindire aşabiliriz kanaatindeyim. Sevgisiz kalmayın dileklerimle, sürçü lisan ettiysek affola.