Biz insanoğlu bu dünyaya gelmeden önce yok muyduk? Elbette vardık; ama nefs-i vahide biçiminde vardık. Kâlû Belâ"dan beri varız. Peki, bu dünyadan elbet bir gün göçüşümüzle adımız siliniyor mu? Hayır, yine yaşayacağız. Sadece bu dünya yaşamına ara vereceğiz ve Berzah âleminde; eğer dünyamızı iyi geçirmişsek Cennet bahçesinde ama dünyamızı kötülüklerle ve birilerini kırarak geçirmişsek ve bu dünyadan göçünmemizle birilerini veya bir kasabayı veya bir şehir halkını sevindirmişsek: oh bu beladan da kurtulduk dedirterek ayrılmışsak, Berzah âleminde cehennem çukurunda yerimizi alacağız.
Daha dün annemizin kollarında yaşarken
çiçekli bahçemizin yollarında koşarken
şimdi okullu olduk sınıfları doldurduk
sevinçliyiz hepimiz yaşasın okulumuz
Okullarımızın açıldığı şu günlerde genç ve minnacık yavrularımız birbirleriyle yepyeni bir sayfa açarken biz büyükler de onları örnek alarak eski karalama defterlerimizi kapatıp yepyeni aydınlık sayfalar açalım.
Başarılı olmak için iyi bir metod gerek. Bu metot dışarıdan dayatılmasından ziyade çocuğun kendi bünyesine uygun kendi kendine geliştireceği yöntemler bütünü olmalı.
Günlük bir zaman çizelgesinde; okul sonrası dinlenme, oyun ve çalışma saatleri olmalı. Bunların saatlerini birbirine taşırmadan bir alışkanlık haline getirmeli.
Genel olarak çok iyi bir dinleyici olunmalı. Bu meyanda kuşkusuz ki hoca da derslerde dikkatle dinlenmeli. Söylediklerini anlamaya çalışmalı. Kafaya takılan sorulara hem öğretmelerden, hem de kaynaklardan yararlanarak cevaplar bulunmaya çalışılmalı. Bu amaçla internetten yararlanma ihmal edilmemeli. Arama motorlarından kelime girip gerekli bilgilere ulaşma metodu kazanılmalı.
Arkadaşlarla iyi geçinmeli. Arkadaş seçimine dikkat edilmeli ve sınıfın en çalışkanlarıyla ille de arkadaşlık kurulmalı. Onların yaşam düzenlerine ve kullandıkları metotlara dikkat edilmeli. Onlar nasıl başarıyorsa ben de başarırım fikri hep korunmalı.
Başarıda kişisel yeteneklerin geliştirilmesine özen gösterilmeli. Örneğin daha hızlı okuma, okuduğunu daha hızlı anlama, hızlı düşünme, çok yönlü düşünme, hafızada depolama yetenekleri sürekli geliştirilmelidir. Bu alanlarda kendi kendini sürekli izleyerek daha iyiyi elde etme çabası gösterilmelidir. Başarı seviyesi arttıkça da gururlanmamalı ve alçak gönüllülükten uzaklaşılmamalıdır.
Bilgi sevilmelidir. Başarının temelinde insanların sevdiği şeyleri yapması vardır. Öyleyse eğitim ve öğrenim sevimli ve sevilen tarzda sürdürülmelidir. Bunun için de bilgi artışının keyfine varılabilmelidir.
Sağlığa dikkat edilmelidir. Tüm zararlılardan uzak durmanın yanı sıra, gıda alımında da aşırılıklardan sakınmalı, düzenli spor yapılmalıdır.
Yurt genelinde, yaklaşık 1 milyon 292 bin ilköğretim birinci sınıf ve okul öncesi öğrencisi dün okula başladı. Ömrün uzun, bahtın açık, hayatın başarı dolsun Yüreğin merhamet, beynin doğru sevgide kalbinle ortaklık kursun Hep gül; gülen yüzün güllere ilham olsun.
Her gün yenilenmelisiniz Yerinizde saymamalısınız Bugün, dünkü gibi olmamalısınız Dünden göçmeli ve farklı bir güne kanatlanıp konmalısınız.
Her gün gazete okumamız, her gün elimize kitap almamız, bize bir şeyler anlatan insanı dikkatle dinlememiz gerekir.
Her olay ve her insandan bir ders almaya çalışın. Buna olumlu veya olumsuz hafif'te yorumlarına muhatap olduğum insanlar da dahil...
Sorun yaşadığın ve sıkıntı çektiğin hususlarda bile; "Bunda benim almam gereken ders nedir ?" diye sormalısın. Böylece öğrendim ki hayat bir imtihandır.
Öğrendim ki; karşılaştığımız her insan ve yaşadığımız her olay ile sınanıyoruz. Bu yüzden öfkelenmemem, bu yüzden eleştiriye tebessüm etmem, bu yüzden ışıkları kapatmamam...
Hz. Muhammed"in sas: İki günü bir olan zarardadır hadis-i şerifinden ilham alarak plan oluşturalım. Bu sözüyle her günümüz için yeni bir şeyler yaparak kendimizi geliştirmemizi; Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz hadisiyle de düzenli olarak nefsimizi murakabe altında bulundurmamızı tavsiye etmişti.
Kişinin gönlünü terbiye ve tezkiyeye tabi tutarak Allah'ı sevebilecek bir gönüle sahip olmalı. Bu nasıl oluyor? Sufilere göre bunun da basit ifadesi ile cevabı şu; "İç dünyamızdaki hastalıkları yok etmekle". İç dünyamızdaki hastalıklar nelerdir? Gönül dünyamızı kemiren hastalıklar da diyebiliriz bunlara. Nedir bu hastalıklar? Meselâ kibir. Mutasavvıflara göre Allah'ı sevmek istiyorsanız veya Allah'ın sizi sevmesini istiyorsanız kibirli olmayacaksınız. Kindar, cimri, riyakar, hırsla dolu olmayacaksınız. Bu hastalıklar dolu gönülle Allah sevilmez Allah da bu gönülü sevmez.
İnsan eğitimi çok önemli bir şey diyoruz. İlim elde etmek, alim olmak lâzım diye insanları teşvik ediyoruz. İnsanlar da çalışıyorlar, okuyorlar, alim oluyorlar, arif oluyorlar profesör oluyorlar. Fakat bakıyorsunuz profesör olmuş ama baştan aşağıya kibir dolu. Hırs dolu, şehvet dolu Bu ne getirir insana? Bu insan eğitimi değil. Bu fevkalade eksik insan eğitimidir. Eğer ilim mahfilleri böyle bir insan üretiyorsa bu fevkalade mahzurlu bir eğitimdir. Tasavvuf erbabı insanı eğitmek için çok enteresan teknikler bulmuşlardır. İslâm'da da ilim, amel, ahlak münasebeti derler, yani üçünü bir araya getirmek gerekiyor. Yoksa kuru bir takım bilgiler insanı bir yere götürmüyor. İç âlemimiz önemli, dış görünüşümüz değil.
Asrı Sadet dönemine bakın bu hal içerisinde olan sahabiler görebilirsiniz. Sahabi dediğimiz insanların hepsi eşit oranda dindar değildir. Şüphesiz onlara saygımız sonsuz ama bu da bir vakıa. O da insan çünkü. Düşünebiliyor musunuz insan Peygamber Efendimizi görüyor, onu dinliyor, davetini işitiyor, onunla aynı mahalleyi paylaşıyor ve inanmıyor. Veyahut inanıyor bir müddet sonra vazgeçiyor.
İnsanlar ruhani boyuttan tamamen uzaklaşmışlar. İnsanlar bugün iki şeye ilgi duyuyor biri spor diğeri de siyaset. Buna bir de seksi eklerseniz üç tane "s" ortaya çıkar. İnsanların bütün dikkatleri bu konulara teksif olmuş durumda. Bu insanları buralardan çekip alarak ruhani noktaya sevk etmek bir hayli zordur. Kapitalizm maalesef beyinlerimizi iğfal etmiştir. Ölçülerimizi mahvetmiştir. Beynimizin genleriyle uğraşmıştır. Dolayısıyla hayata bakış tarzımız maalesef bir kapitalist gibi olmuştur. Çoğu kere bunun farkına da varmıyoruz. Siyasi Müslüman"ız ama dünyaya kapitalist gibi bakıyoruz! Esas problemimiz budur. Çağdaş problemlerle boğuşmamız gereken nokta budur. Kesin olan şu ki çağdaş hayatın bize zorla kabul ettirdiği şey aslında bizim ruhani hayatımızı tehdit etmektedir. Dolayısıyla bir müminde olması gereken bir gönüle sahip olamıyoruz.
Üst çerçevede insanî güzellikler var; sevgi var, bir şeyi karşılıksız yapma var. Muhabbet var. Tevazu var. Alçak gönüllülük bana göre gönülleri fetheden fevkalade önemli bir mekanizmadır. Sade yaşamak var. Tebessümlü olmak var. İşte gönülleri fetheden bunlardır.
Kapitalist dünyanın mahvettiği insan aslında tebessüm arıyor. Maddi bir ilişkiye dayanmayan bir dostluk arıyor. Arayış içinde olan insanlar bu ışığı görüyor ve geliyor. Bakıyor ki yemesiyle, içmesiyle, giyimiyle kuşamıyla mütevazı bir hayat. Fıtratında da olunca hemen teslim oluyorlar. Bu arada bir başka gerçeği de söyleyelim; arayış içerisinde olanların bir kısmı da uzak doğu mistisizmine kayıyorlar. Tabi burada Batıdaki İslâm imajı da önemlidir. Menfi İslâm imajı Batıya şırınga edildiği için İslâm'a yaklaşmak yerine Budizme vs. kayanlarda olmakta.
Bir şey biliyoruz; "İlk insan ilk peygamberdir". Dolayısıyla insanlık kültürü aslında tevhit kültürüdür. Bütün sapmalara, bütün yanlışlara, heterodoks tavırlara rağmen insanlık kültürü tevhit kültürüdür. Dolayısıyla bu kültürün doğusu, batısı, güneyi, kuzeyi olmaz. Eğer bir fikir doğru ise, tevhidî ise bizim iç âlemimize ışık tutuyorsa bu alınır ve kullanılır bunun hiçbir mahzuru yoktur. Yine bu anlamda tesir almak kötü bir şey değildir. Genel anlamda İslâm medeniyeti hem tesir almıştır; hem de tesir vermiştir. Tesir almadan hiçbir medeniyet kurulmamıştır bu zamana kadar.
Hadisteki "İslâm'da ruhbanlık yoktur" farklı anlamdadır. Tabi ki İslâm'da Allah ile kulu arasında Hıristiyanlık anlamında bir ruhbanlık yoktur. Fakat Allah ile kul arasındaki kişiye yani Büyük Adam"a Resûl diyoruz. Resûl ne demek? Bir şey ile diğer şey arasındaki vasıtadır. Yani burada "Allah ile kul arasında kimse yoktur" derken Resûl"ün fonksiyonunu ihmal etmemek lâzım. Dolayısıyla bu şu gerçeği ortaya koyuyor; insanı Allah'a doğru sevk eden bir rehbere ihtiyaç vardır. İnsan bu rehbere muhtaçtır. Bunun en büyük temsilcisi tabi ki çağın Resulüdür. Resulümüz bu anlamda bize rehberlik yapıyor. Bizim elimizden tutuyor gitmemiz gereken istikameti gösteriyor. Evet biz yürüyeceğiz ama yolu gösteren O'dur. O'ndan sonra rehber olarak o Büyük Adamların varisleri yani alimler ve arifler vardır. Alimlerin görevi tabi ki aracılığı Hıristiyanlık anlamında Allah adına tövbeleri kabul eden bir şube olmak değil kesinlikle. Fakat insan kendisini Allah'ı tanıtan O'nu sevdiren bir alime bir arife bir mürşide muhtaçtır. Yani hiçbirimiz annemizden doğduğu zaman 32 farzı bilmiyorduk. Namazı, orucu bilmiyorduk. Birileri bize bunu öğretti ve Allah'ı tanıttı diye bir aracı sınıf mı oldu bu insanlar? Hayır ama rehberdir, mürşittir.
"Rabıta size Allah'ı sevmeyi öğreten bir insanı sevmek" demektir; işin özü budur. Bunu resme, şekle, şuna -buna boğmamak lâzım.
Kainatın efendisi ile Sahabe-i Kiram arasında bir muhabbet vardı. Aslında bunun örnekleri çok: "Anam babam sana feda olsun" şeklinde. Peygamberimiz de bir hadislerinde Hz. Ebubekir'e "Beni kendinden çok sevmedikçe gerçek mümin olamazsınız" buyuruyor. Büüyk Adam dediğimiz Resûl, aslında burada bir sevgi eğitimi yapıyor. Niçin? Çünkü Hz. Peygamberin sünnetini yaşamadan Allah'ı sevmek mümkün değil. O'na tabi olmadan Allah'a tabi olmak mümkün değil. Ayeti kerime de "Eğer Allah'ı seviyorsanız, sevmek istiyorsanız bana tabi olun" Yani Büyük Adamlara. Sahabe-i Kiram onun için çağının Büyük Adamlarına aşık oluyor.
Ah bizim önümüzü açanlar ve başyazılarımızı düzenleyenler de bu yazdıklarımızdan örnekler alsa