Kent merkezindeki okulların bulunduğu alanlar, uzun zamandır, birilerinin iştahını kabartıyor. Milli Eğitim Bakanlığı'na, hatta Bakanı'na kadar uzanan, gerek eğitim camiası içinden ve gerekse dışından yetkililer(!) sürekli bu konuyu gündemde tutmaya çalışıyor: Okulların bulunduğu alanlar, imar planı tadilatlarıyla, ticari ya da konut alanı olarak imara açılsın. Sonra buralar satılarak, elde edilecek gelirle, kent dışında belirlenecek yeni okul alanlarında, kampüs şeklinde eğitim siteleri düzenlensin. Öğrenciler servislerle okullara ulaşsın...
İlk bakışta göze hoş geliyor... Acaba gerçekten öyle mi? Madem satıp, aldığım parayla başka bir yerde yenisini yapacağım, eskisini korusam olmaz mı? Bunu bize kanıksatabilmek için işe okul bahçelerinden başladılar: Kent içindeki okulların bahçeleri, belediyelerimizin bir türlü çözüm bulamadığı otopark ihtiyacına alternatif bir çözüm olarak, otopark haline getirildi. Okul aile birlikleri ve okul yöneticileri de, okula gelir sağladığı için bu uygulamaya sıcak baktılar. Sonuçta, çocuklar için oyun alanı olması gereken okul bahçeleri otoparka dönüştü. Çocuklar mı? Nerede oynarsa oynasın, kimin umurunda... Para geliyor ya...
Önceleri, yaz tatilleri için yapılan bu uygulama zamanla tüm yıla yayıldı. Unutulan bir şey daha vardı: Çocuklar yazın da oyun oynama ihtiycı duyarlar... Okul bahçeleri çocuklara bırakılmalıdır. Otopark ihtiyacının giderilmesi okullarımızın sorumluluğunda değildir.
Konuyu gündemde tutmaya çalışanların bir tezi daha vardı: Mevcut okullara öğrencileri taşıyan servisler, kent içi trafiğinde sıkışıklığa sebep oluyor. Doğrudur da, acaba bu alanlara yapılması düşünülen ticaret ve alışveriş merkezleri boş mu duracak? Bunların getireceği yoğunluk, okulların getirdiği yoğunluğun kaç katı olacak? Ya da kampüslere öğrenci taşıyacak servisler kent içinden geçmiyecek mi? Servis ücretini ödemeye gücü yetmeyen velilerin durumu ne olacak? Servise binemiyen öğrencinin ruhsal dünyasında kopacak fırtınayı kim dindirecek?
Aslında kent içindeki okullar, bahçeleriyle birlikte düşünüldüğünde, kentin nefes almasına yardımcı olan alanlardır... Ve kentlilerin belleğinde yer etmiş, çocukluklarıyla buluşabildikleri nadir alanlar... Özenle korunmaları gerekir... Sahip çıkmalıyız.
İşin duygusal boyutunu bir yana bırakarak yapılması gerekenleri düşündüğümüzde, öncelikle bahçesi olmayan ve tamamen konut alanlarının uzağında kalan iki, üç okul dışında hiçbir okulun taşınması düşünülmemelidir. Kalan okullarda sınıf mevcudu ideal seviyeye indirilerek, bu okulların yaya ulaşım mesafesindeki yakın çevresine hizmet vermeye devam etmesi sağlanmalıdır. İlköğretimin birinci kademesinde okuyan öğrencilerin, servise ihtiyaç duymadan okuluna ulaşabilmesi esastır. Yedi yaşında, hayatının en masum ve savunmasız dönemini geçirmekte olan bir çocuğun, evinin yakınındaki bir okulda okuyabilmesi imkânları sağlanmalıdır. İlköğretim ikinci kademe ve ortaöğretim öğrencilerinin servislerle taşınabilecekleri eğitim kampüsleri düşünülebilir. Yalnız, bu öğrencileri taşıyacak servis araçlarının getireceği yoğunluk ve özellikle çıkış saatlerindeki park ihtiyacı iyi düşünülmelidir. Bu doğrultuda okul alanlarının büyük kampüsler yerine, konut sahalarının içinde ve imkânlar çerçevesinde yaya ulaşım mesafesinde planlanması daha doğru olacaktır.
Ayrıca, eğitimci dostlarımla yaptığım söyleşilerde, bin kişiden daha kalabalık okullarda idarecilerin öğrencilerini tanıma olanağının azaldığı, hele biribirine yakın kampüs türü okullarda bunun imkânsız hale geldiği ifade ediliyordu. Böyle durumlarda öğrencinin kimliği değil de kıyafetine bakılarak hangi okulun öğrencisi olduğu anlaşılabiliyordu. Unutulmamalıdır ki, bu tür kalabalık yerler, kötü alışkanlıkların kazanılması için de biçilmiş kaftandır... Çocuklar ise yarınlarımız...
Sermaye, (kapitalizm) daha çok rant ve daha çok kâr ister. Bu doğrultuda da gereken her şeyi yapar ve yaptırır. Bir zamanlar meşhur olmuş siyasi bir tabir vardı: Alışırlar... Önce konu gündeme taşınır, sonra kamuoyunun alışması beklenir... Alışmıyalım, kanıksamıyalım, karşı duralım. Biz alıştıkça arkası gelecek... Mehmet Büyükalbayrak