Olayları doğru değerlendirebilmek için dışarıdan bakmak gerekir.
İnsan kendi hatasını görmekte çoğu kere zorlanır. Hata ve kusurların karşı tarafta olduğunu düşünür.
Egoist felsefenin ürünüdür böyle düşünmek.
Hatanın kendisinde olmadığını düşünen, hatta hiç hata yapmadığı fikrinden olanlar, nasihat da dinlemezler.
"Din; nasihattır" buyurur sevgili Peygamberimiz. Beşer olan insanın sürekli nasihata, zaman zaman ciddi uyarılara, bazen de şoklama ikazlara ihtiyacı vardır.
Atalarımız,"nasihat ile uslanmayanın hakkı kötektir" derken, önemli bir tecrübeyi paylaşmışlardır. Atasözleri hayatın içinden süzülen tecrübelerin toplam ifadesidir.
Nasihata, uyarılara ve ikazlara aldırmayanlar; mutlaka önemli, hatta telafisi zor sonuçlarla karşılaşırlar. Nasihata konu olan olaylar, onların başlarına keder, sıkıntı ve müsibet olarak döner.
Hiçbir fiil karşılıksız kalmaz. Zerre miktar iyilik de kötülük de bir sonuç oluşturur.
Fiillerin manevi karşılıkları ahirette görülmekle birlikte, dünyevî karşılıkları olaylarla ortaya çıkar.
Yapılan kötü bir fiil kötü bir sonuç doğrur. En azından o fiilden olumsuz etkilenenlerin kahrı ve bedduası beklenen sonuçlardandır.
Kişi kendi kusurunu göremez. Veya işlediği fiilin kusur olduğunu kabul etmez.
Bir eylemin yanlış olduğu ya örfi değerlerle ya da inanç sisteminin kurumsal naslarıyla anlaşılır.
Örfi değerlere göre yanlış olan bir eylemin manevi sorumluluğu yoktur. Sadece toplumsal izalasyon ve kişisel mahcubiyet onun dünyevî cezası olarak kişinin hayatına yansır. Bu da az bir bedel değildir.
Cemiyet halinde yaşamaya uygun kodlanmış insanın tedric edilmesi çok büyük bir bedeldir. Hele, kimsenin yüzüne bakamayacak mahcubiyet içinde olması yüzünün kızarması anlamına gelir ki ruhsal dünyasını büyük ölçüde rahatsız eder.
İşlenen fiilin inanç değerlerine göre de yanlışlığı söz konusuysa, bu defa manevi bir sorumluluk da oluşur ki, mahşeri adalet bu fiilin sonuçlarına da cevap verir.
Ancak, Allah c.c tövbe müessesesini de zaten bunun için va'z etmiştir. Mahşeri adaletten önce, manevi sorumluluğu bulunan ama kul hakkına taalluk etmemiş fiillerin vebalinden kişinin kurtarılması murad edilmiştir.
Fiillerin sonuçları, işleyenin bedeli olur. Ancak, bir fiilin iyi veya kötü olup olmadığı çoğu kere duygularla tarif edilir.
Nas ve örfi değerler görülmeden yapılan değerlendirmeler de isabetli olabilir. Fakat, eğer işlenen fiillerden dünyevî bir hesap bekleniyorsa, beşeri zihin o fiilleri akıl ile ifade etme gayretine başvurur. Bu, zihni teşebbüs bir ikna yöntemidir.
İnsan zaman zaman işlediği fiilin akımına ve akışına kapılabilir. Yaptığı eylemi doğru görüp, makul izahlar da yapabilir. Fiilin ne anlama geldiğini anlamak için, fiilin içinde bulunduğu olaya bir de dışarıdan ve yukarıdan bakmak gerekir.
Kendi kusurunu göremeyen insan başkasının en küçük hatasını hemen fark eder. Bu nedenle; fiil ve olayların doğruluğunu tespit ve test etmek için bir de olaya dışarıdan bakmak lazımdır.
Dışarıdan bakılarak tespiti yapılan bir fiil ve olay hakkında ortaya konacak değerlendirme, doğruya en yakın olanıdır. Kanaatlerin ve düşüncelerin oluşmasında bu yöntem mutlaka dikkate alınmalıdır.