Yazı başlığını okuyunca şehrimizin Bakanı ile ilgili yazdığımı düşünmüş olabilirsiniz. Aslında onunla ilgili de yazmam gereken bazı konular var, örneğin geçenlerde Samsunspor maçına gidip, Hüseyin Başgöl"e sana Samsunspor"un ihtiyacı var demesini yadırgadım, ama Sayın Bakan"ın Hüseyin Başgöl"ü yeterince tanımadığından bu sözü söylediğini düşündüğümden konuya değinmedim. Hüseyin Başgöl"ün gerek ticari hayatında, gerek siyasi hayatında, gerekse Samsunspor Kulübü"nde yaptığı yöneticilikle ilgili bir dosya hazırlıyorum. Zamanı gelince bu dosyayı kamuoyu ile paylaşacağım. Dosyada sadece Hüseyin Başgöl yok, beraber gezdiği avukat arkadaşı, galerici arkadaşı ve perde arkasında çevirdiği işler, yaptığı enteresan olaylar ve beraberindeki bir çok isimle ilgili öyle bir dosya hazırlıyorum ki okuduğunuzda dudaklarınız uçuklayacak. Bakalım bu dosyayı okuduktan sonra bu şehrin mi Hüseyin Başgöl"e ihtiyacı var, yoksa tam tersine Hüseyin Başgölün mü bu şehirdekilere ihtiyacı var herkes görecek.
Gelelim asıl konumuza uzun zamandır değinmek isteyip, zaman yetersizliğinden fırsat bulup, bir türlü yazamadığım Saadet Partisi"ndeki son gelişmeler hakkındaki düşüncelerimin bir kısmını bugün yazmaya karar verdim. Sadet Partisi hepimizin bildiği gibi Fazilet Partisi"nin kapatılması sürecinde ikiye bölünüp, Erbakan Hoca"ya tabi olanların kurduğu bir partidir. Kendilerini yenilikçi olarak tanıtanlar ise AK Parti çatısı altında toplanmaya karar vermişlerdir. Erbakan Hoca 1969 yılında erbabı tasavvufun bir araya gelerek verdikleri kararla Siyasi İslam"ın lideri olarak yola çıkmış, ardından Milli Nizam, Milli Selamet, Refah Partisi ve Fazilet Partisi ile kesintili olarak yola devam etmiştir. Ahmet Demircan yaklaşık yirmi yıldır tanıyıp, sevdiğim, 1995 seçimlerinde parlamenter olabilmesi için mücadele ettiğim bir arkadaştır. Parlamenter seçimlerinde Ahmet Demircan"ı desteklememin yegane nedeni o günkü adıyla Refah Partisi"nin Samsun"daki köhneleşmiş yapısını değiştirip, yeni jenerasyonun önünü açma mücadelesi idi, bu şehirde bana siyasi anlamda düşman olan insanların büyük bir bölümü o seçimdeki tavrımdan ötürü bana düşman olmuşlardır. Bu gün olsa yine aynı tavrı sergileyeceğimi herkesin bilmesini isterim. 1995 yılında yapılan seçimlerde listeye giren Ahmet Demircan"da, Latif Öztek"de o günkü şartlarda şehrimizde bulunan Milli Görüş kökenli en dürüst insanlardı. Seçimin ardından Refah Partisi üç milletvekili çıkarınca bize olan düşmanlık bir o kadar daha arttı, nedenine gelince o güne kadar baraj problemi olan Refah Partisi birinci parti olmuş, yıllarca teşkilatlarda politika yapan insanlar devre dışı kalmıştı. Bunun en büyük sorumlusu biz olduğumuz muhakkaktı. Ahmet Demircan Mübadil bir arkadaş olup, dedesinden Arapça tahsil etmiş, İmam Hatip Lisesi"nden sonra Tıp Fakültesi"ni bitirmiş, daha sonra Genel Cerrahi uzmanı olarak meslek hayatına başlamış bir arkadaşımız. Genel kültür açısından çok dolu, bir gecede bir kitap okuyan, fikir diyalektiği çok kapsamlı olan bir arkadaşımız. Bakanlığı döneminde bize yakın durduğundan o günkü İl Başkanı Adem Güney ve arkadaşları tarafından hayli tepki alan Bakan sonunda pes edip, bizden uzaklaşmayı tercih etmiştir. Ne gariptir ki bizden ayrılması için hayli baskı yiyen arkadaşımız bizden ayrıldıktan sonra kendisine kimseyi dost bulamamış, tek kalmıştır. AK Parti kuruluş çalışmalarında bizim de olabileceğimizi düşündüğünden bize yaptığı ihaneti ona pahalıya ödeteceğimizi düşünüp, Saadet Partisi"nde kalmayı tercih etmiştir. Saadet Partisi"ndeki gelenekçiler, yenilikçiler ayırımında Numan Kurtulmuş"dan yana tavır koyunca Erbakan Hoca ekibinin gazabına uğrayıp, onlarla da ters düşmek zorunda kalmıştır. Saadet Partisi"ndeki Erbakancıların tasfiyesi başladığı şu günlerde Genel Başkan Yardımcılığı koltuğunu işgal eden Sayın Demircan"ın ilk icraatı, kurulduğu günden beri partinin her türlü yükünü taşımış olan eski İl başkanı ve şimdiki İl Müfettişi durumundaki Nuri Başar"ı görevden alıp, yerine ömrü hayatında hiçbir işe yaramamış olan ve seksenli yıllarda Refah Partisi"nin her yerdeki banko adayı Hasan Yazgan"ı getirmek olmuştur. Ahmet Demircan ile gece sabahlara kadar oturup, sohbet ettiğimiz ve her konuyu tartıştığımız zamanlar olmuştur. Hasan Yazgan ile ilgili düşüncelerini çok iyi bilirim, ancak Fazilet Partisi"nin kuruluş zamanlarında da aynı hatayı yapan eski Bakanımız İl Başkanlığı"na Hasan Yazgan"ı atatmış, daha sonra Hasan Yazgan merhum Ebulfez Elçi gibi koltuğu terk etmek zorunda kalmıştır. Şimdi aynı senaryo ile ikinci kez karşılaşmak zorunda kalıyoruz. Bu şehirde tüm Milli Görüş"çüler bitti de Hasan Yazgan mı kaldı, yoksa Sayın Bakan ırkçı ve şövenist politikasının gereği olarak tek güveneceği adam Hasan Yazgan olduğundan mı onu İl Müfettişi yaptırmıştır? Konuşmaya sıra geldiğinde ırkçılığı şiddetle reddedenlerin icraata gelindiğinde yaptıkları ortada. Hayatım boyunca hiç ama hiç ırkçılık yapmadığımdan Ahmet Demircan"ı, Ahmet Okuyucu"yu, Y. Ziya Yılmaz"ı destekledim, ama karşılığında sürekli tam zıt bir uygulama ile karşılaştım. Henüz baraj problemini aşamamış bir partide dahi bu kadar küçük ayak oyunları var ise Allah bu insanları başarılı kılmaz. Hacivatlarla, Karagözlerle, Arıza Paşa Terminatörlerle, adı Kemal olup, henüz kemale ermemişlerle bu dava ayakta durmuş olsa idi, Ak parti diye bir parti olmazdı. Demek ki Adili mutlak olan Yüce rabbimiz layık olanı iktidara getiriyor. Aslında o kadar doluyum, o kadar çok yazmak istiyorum ki, sormayın gitsin, ancak bana ayrılan yer bittiğinden son vermek zorundayım. Kalın sağlıcakla.