Baktı ki, merkebinin kemikleri çürümüş ve dağılmıştı. O zaman melek, merkebin kemiklerine nida etti. Kemikler bu nidaya icabet ederek, her taraftan geldiler. O melek onları Üzeyr (a.s.) ın gözü önünde birleştirdi. Sonra onlara damarlar, sinirler giydirdi. Sonra et giydirdi, daha sonra da etin üzerinde deri ve tüy bitirdi. En sonunda da ona ruh üfledi, merkep başını ve kulaklarını semaya kaldırıp bağırarak ayağa kalktı.
İşte Mevlâ Teala’nın ; “Merkebine bak! Biz, bunu, seni insanlara bir ibret kılalım için yaptık, kemiklere bak! Onları nasıl kaldırıyoruz, sonra onlara nasıl et giydiriyoruz.”kavli şerifi budur, yani merkebin kemiklerine bak ki, onları eklem yerlerinden birbirine nasıl birleştiriyoruz, sonra o kemikler etsiz merkep suretine dönüşünce, bak ki, onlara nasıl et giydiriyoruz.
Bu apaçık zuhur edince:” Allah’ın ölüleri, diriltmek vesair herşeye hakkıyla gücü yetici olduğunu ben iyi biliyorum.” dedi ve merkebine binerek mahallesine geldi.
İnsanlar onu tanımadılar, o da insanları ve evlerini tanımadı, kendi anlayışına gore yürüdü, evine geldi, orada yüzyirmi yaşında kötürüm bir nineye rastladı ki, O onların cariyesiydi.
O kadın, Üzeyr (A.S.) oradan ayrıldığında, yirmi yaşındaydı ve Üzeyr (a.s) I tanıyordu. Üzeyr (a.s.) ona “Ey falanca !Bu Üzeyr’in evi midir ?.” dedi. O da ; “ Evet,” dedi ve ağlayarak “şu kadar senedir Üzeyr’den bahseden bir kişi görmedim, bütün insanlar onu unuttu” dedi. O zaman Üzeyr (a.s.) “Şüphesiz ben Üzeyr’im” deyince,
O da Süphanallah! Üzeyr’I yüz senedir kaybettik, bahsini bile duymadık.” Dedi. O da; “İşte ben Üzeyr ‘im, Allah-u Tealâ beni yüz sene ölü bıraktı, sonra diriltti.” Deyince, nine; “ Şüphesiz Üzeyr, duası kabul bir adamdı, hastalara ve belâ sahiplerine afiyet ve şifa için dua ederdi, öyleyse sen Allah-u Tealâ’ya dua et gözümü bana geri versin de, seni göreyim, eğer Üzeyr’sen seni tanırım,” dedi.
Üzeyr (a.s.) Rabbine dua etti ve elini onun gözlerine sürdü, o anda gözleri sıhhat buldu (gördü) ve elinden tutarak: (Allah-u Tealâ’nın izniyle kalk” dedi. Allâh-u Tealâ da kötürüm olan ayaklarını yürüttü, o da sanki bağlardan kurtulmuş gibi sapa sağlam kalktı ve Üzeyr (a.s.) a bakınca: Ben şahitlik ederim ki, sen Üzeyr’sin. “ dedi.
Böylece Beni İsrail’in mahallelerine gittiler. Onlar meclislerinde oturuyorlardı. Üzeyr (a.s.) ın oğlu 118 yaşındaydı, torunları bile o mecliste, ihtiyar olarak oturuyorlardı. O nine onlara, nida ederek ; İşte bu, Üzeyr’dir, size geldi .“ dedi,
Onlar kendisini yalanlayınca : “Ben sizin falan cariyenizim, O, Rabbine dua etti. Rabbi gözümü bana iade etti ve ayağımı yürüttü ve o, kendisini Allah’u Tealâ’nın yüz sene ölü bırakıp sonra dirittiğini söylüyor.” Dedi.
O zaman, insanlar kalkıp ona iyice baktılar, oğlu; “Babamın iki omuzu arasında bir ben vardı,” diyerek omuzunu açtı ve Üzeyr (a.s.) olduğunu anladı.
O zaman Beni İsrail : “Bildiğimize gore Üzeyr’den başka Tevrat’ın tamamını içimizde bilen yoktu. Buhtu Nassar Tevrat’ları tamamen yaktı, sen bize Tevrat’I yaz.” dediler.
Devam edecek. . . .