Gazetemiz aracılığıyla yaşamın çeşitli konularında paylaştığım düşüncelerimin sizinle bir köprü kurarak sunmaya çalışıyorum.Bunlar benim yaşamımdan, gördüklerimden, okuduklarımdan sevinç,coşku ve çoğunlukla hüzünle heybemde biriktirdiğim konulardır.Sizlerle paylaşarak hem ruhsal bir huzur duymak hem de aydınlatma görevimi yerine getirmiş oluyorum.
Gerek okul gerekse iş konusunda insanlarla gelecek hakkında konuştuğumuzda,genellikle çoğu kişinin acelesi olmadığı,önünde daha çok zaman olduğunu,planlanan işleri zamana yayarak gerçekleştirebileceğini söylüyorlar.Sanki ölümün yaşı varmış,sanki önceden haber verecekmiş;her gün pek çok gencimiz gözlerimizin önünde şu veya bu şekilde ölüp gitmiyorlarmış gibi." Henüz daha çok gencim,ileride nasıl olsa yaparım" diyenler kendini kandırır.Gerek ailesinden gerekse okullardan iyi bir eğitimle yetişmemiş,yaşamın gereklerini,gerçeklerini idrak etmeyenler bu yola girer ve kendilerini harcarlar.
İnsan gençlik yıllarında önünü arkasını düşünmeden büyük laflar eder,sözler ağzından veya kâğıda dökülürken yırtılır.Hayale ve dile gelmeyen şeylerin peşinden koşarken önüne çıkan engelleri önemsemez,ama yaşlandıkça bunun zararını göreceğini kestiremez.İnsan yaşlandıkça kızgınlığını,hiddetini hatta kinini törpüler,yumuşatır ve unutur.
Yarının ne getirip ne götüreceğini kimse bugünden bilemez.İleride yapacağını düşünüp erteleyen insanın yapmayı planladığı işleri yapabilmek için yeterli bir sağlığa ve ömre sahip olacağının garantisi yok.Sahip olsa ve gerçekten yapmaya çalışsa da,kaybettiği yıllarını telafi etme şansı da yoktur.Kısacası nereden bakarsak bakalım,ne niyette olursak olalım,bu anlayışa sahip biri her zaman kayıptadır.Ne demiş atalarımız "Geçti Bor'un pazarı,sür atını Niğde'ye."
İnsanın peşinen elde ettiği şeyleri sevmekle,onlara güvenmekte haklıdır,ama yaşamını belirleyecek olan ömrünü ise bu peşin şeyler uğruna tükettiğinin farkında değildir.Oysa farkında olmadığı bir gerçek daha vardır,sahip olduğu gerçek değerler,kazanarak elde ettikleri değil,doğduğunda yaratıcısı tarafından verilenlerdir.
Gözünü ya da karaciğerini satın alan ya da sahip olduğu mükemmellikleri kendi becerisi ile doğuştan elde ettiğini savunacak biri var mıdır?İnsan dünyaya gelmesiyle birlikte peşinen elde ettiği gerçek değerlerin bedelini ömrünün son yıllarında ödemek isterken,dünya nimetlerini hemen elde etmek ister.Oysa farkında değildir.Çoğu insan; su misali boşa akıp giden ömrün faturası da ağır olur.Yaşlılık dönemine gelip,bazı gerçekleri fark eden kişilerden ardında bıraktıkları boşa geçen yılların pişmanlığını duymayan,keşkelerin çoğaldığı günleri yaşamayan
kimse yoktur.
Yaprak misali bir o yana bir bu yana savrulmuş ve sonunda pişmanlığa kapılmış bunca insanın boşa geçirilmiş ömürlerinin,henüz kendini genç görerek ödevlerini,hayallerini erteleyen kişilere ibret olması gerekir.İnsanların hatalarını göz göre göre benzer şekilde tekrarlayarak tecrübe etmek,insan aklı ve onuruna yakışan bir tutum değildir.
Zaman o kadar çabuk geçer ki,bir anda ömür sermayesi nefes...
Koca bir ömür dediğimiz şey o kadar boş uğraşlar,ertelemeler içinde geçer ki insanın,örneğin 60 yıl yaşadığını sanan biri günde 8 saatten 20 yılını uykuda geçirmiştir.Kalan 40 yılı da ayakta uyumakla! Ömür dediğin işte budur!