AK Parti Antalya milletvekili adayı Çavuşoğlu, AA muhabirine, Antalya'da yürüttüğü seçim çalışmalarını değerlendirdi. Çavuşoğlu, çok yoğun bir seçim programı geçirdiklerini söyledi. Diplomasi çalışmalarını da seçim programlarına giderken kullandığı minibüsün içerisinde yaptığını belirten Çavuşoğlu, bir taraftan Sudan'dan tahliyeleri koordine ettiğini, Moskova'da 4'lü toplantıya katıldığını, bir taraftan da Antalya'nın bütün ilçelerinde vatandaşlarla buluştuğunu dile getirdi. Çavuşoğlu, sahada halkın büyük ilgisiyle karşılaştıklarını ifade ederek, "Çiftçiden esnafa, öğrenciden emekliye herkesle görüşmelerimiz oldu. Bu görüşmeler samimi ortamda gerçekleşti. Doğruyu da yanlışı da konuştuk. Evet kira fiyatları yüksek, elektrik yatırımlarında biraz geride kalmışız. Buna benzer vatandaşlarımızın sorunlarını da dinledik. Çözüm bulmaya da çalıştık. Birçok konuya da çözüm bulduk." dedi. Sahada olmanın faydasını gördüklerini vurgulayan Çavuşoğlu, "Bundan sonra daha fazla sahada olmamız gerekiyor. Seçim zamanında oy istemek önemli ama biz her zaman Antalya'ya geliyoruz ve hemşerilerimizle buluşuyoruz. Saha iyi, ilgi de çok yüksek, her geçen gün daha da artıyor. Bize olan destek de artıyor. Bu anketlere de yansıyor." diye konuştu. Çavuşoğlu, hem salon hem de saha siyasetini yürütmenin kendisi için zor olmadığını dile getirerek, "Diplomasinin dilini biliyoruz. Diplomasinin dilinin tonunun zamanı geldiğinde yükselmesi gerektiğini de biliyoruz ama nezaketini de biliyoruz. Müzakere yapmasını da biliyoruz. 21 yıldır parlamenter diplomasi başta olmak üzere diplomasinin içindeyiz. Çok şey öğrendik. Ama bunları yaparken biz geldiğimiz yeri hiç unutmadık. Geldiğimiz yer derken 'Antalya, Alanya.' demiyorum. Bir Yörük çocuğu olarak Söbüçimen Yaylası'nda toprak evde doğdum ben. Develerle, atlarla oralara göçtüğümüz yılları çok iyi hatırlıyorum. Bunları unutmak mümkün değil." ifadelerini kullandı. Çocukluğunda konuştukları dilin Orta Asya Türkçesi olduğunu aktaran Çavuşoğlu, şunları kaydetti: "O Türkçeyi unutmadık. Vatandaşlarımızla bir araya gelince aksan kaymaya başlıyor. Sahada biraz çalışınca resmi görüşmelerde bile aksanın kaydığını görüyoruz. Öztürkçe kelimeleri daha fazla kullanıyoruz. Biz geldiğimiz yeri de hangi kültürden geldiğimizi de unutmadık. Ne kadar babamın çiftliğinde çalışanlarımızla kazma, kürek, traktörlerle çalıştıysak onları da unutmadık. Unutmamız mümkün değil. O nedenle uyum sağlamakta hiç zorluk çekmiyoruz. Diplomasiye gittiğimiz zaman büyük toplantılarda, tüm ülkemizin çıkarlarını, dünya meselelerini konuşurken halkın arasına girdiğimiz zaman da halkın dilini konuşabiliyoruz. Bana 'kaç dil biliyorsun?' diye soruyorlar. Kaç dil bildiğimiz önemli değil, önemli olan halkın dilini bilmek. Sizin konuştuğunuzu halk anlıyor mu? Halkın konuştuğunu siz duyabiliyor, anlayabiliyor musunuz? Çok şükür bizim bu noktada bir sıkıntımız yok."