Daha dün gibi, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin yıkılmasının ardından yerine kurulan Rusya Federasyonu vatandaşları değişen bu rejim hareketiyle birlikte Samsun, Ordu, Giresun, Rize, Trabzon, Bolu, Sinop ve Artvin'e getirdikleri birçok eşyayı satıyorlardı. Rus Pazarı denilen bu yerler zamanla öylesine talep gördü ki İstanbul'a kadar uzanan milyon dolarları bulan ticaret hacmi oluşturdu. Zamanla her sektörde olduğu gibi bu sektörde yavaş yavaş cazibesini yitirdi. Artık eskisi gibi yoğun bir canlılık yaşanmıyor olsa da hala memleketlerinden Türkiye'ye gelen bu insanlar "insanın doğduğu değil doyduyu yer memleketidir" sözünü doğrularcasına ayakta kalma mücadelesi veriyorlar.
Biz de bugünkü yazımızda "memleket hasreti çekenlerin" bulunduğu yer olan Yabancılar Çarşısı'na giderek oradaki yabancı uyruklu insanların hüzünlerini, sevinçlerini, acılarını paylaşmak istedik. Geldikleri yer önemli değildi, zaten onlar da artık vatanımız dedikleri Türkiye'ye iyiden iyiye alışmışlar, adeta bizden birisi olmuşlardı. İlk olarak ziyaret ettiğimiz Yabancılar Pazarı Yardımlaşma ve Dayanışma Dernek Başkanı Olcay İnanç'tan, misafirlerimizin Yabancılar Çarşısı içerisindeki son durumlarıyla ilgili bilgi aldık.
AYRIM YAPMADIK
"Buradaki Türk vatandaşlarımıza uygulanan her türlü kolaylık neyse aynısını yabancı esnafımıza da uyguladık" diyerek sözlerine başlayan İnanç, "Özellikle Yabancılar Çarşısı ruhunu yaşatmak adına burada bulunan esnaf kardeşlerimize yer tahsisi yaptık. Çünkü biz biliyoruz ki çarşımıza gelen insanlar, yabancı esnafımız burada olduğu için burayı tercih ediyor. Onlara biz Türk misafirperverliğini en iyi şekilde göstererek ağırlamaya çalışıyoruz ve bu amaçla elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. Pazarımızın farklı kültürleri yansıtması adına ileriye dönük projelerimiz var. Afgan, Hindu ve Çin kökenli esnafa da yer tahsisi yaparak senede 2 defa birer ay olmak üzere bu insanları pazarımıza davet edeceğiz. Altyapı çalışmalarına başladık kısa sürede hayata geçireceğiz."
"İYİ Kİ BİR TÜRK'LE EVLENMİŞİM"
Sofia Demir, Türk vatandaşı eşiyle, eşi Gürcistan'da okurken tanışmış. "İyi ki bir Türk'le evlenmişim diyen Sofia," 8 sene oldu, ama daha dün gibi geliyor. Eşimle bir arkadaş ortamında tanıştık. Zamanla aramızda gelişen duygularla benimle evlenmek istediğini söyledi ben de kabul ettim. Eşim Türkiye'ye gelmeden önce bana ailesinin dinine bağlı mutaassıp bir aile olduğunu söylerdi. Ben de bunun aynı Hristiyanlık inancında olduğu gibi Allah'a inancı olan bir aile gibi düşündüm. İlk geldiğim gün, hala gözümün önünde; biz kapıya geldik ve kapı açıldığında bir baktım yaz sıcağında pardesüler içerisinde bir kadın, birden Allahım nereye geldim dedim. Onlar da beni görünce aynı şeyleri yaşadı çünkü ben normal şekilde ama onlara göre açık giyinen bir kızdım. Neyse ilk iki hafta benim için çok zor geçti. Her gün ağlıyordum ve eşimden beni geri götürmesini istiyordum. Eşim her seferinde biraz sabırlı olmamı ve alışacağımı söylerdi. Bir gün bana, 'Hadi gel seni Rus Pazarı diye bir yer var oraya götüreyim hem biraz özlemin geçmiş olur' dedi. O zamanlar pazar çadır şeklinde kuruluyordu. Yabancıların olduğu bölüme gittiğmizde kalbim heyecenla atıyordu derken bir bağrışma oldu inanamadım,çünkü iki tane Gürcü kadın birbirleriyle ağız dalaşı yapıyordu. Ben bunları duyunca hemen o bölüme doğru gittim. Sanki kırk yıldan beri görmediğim akrabalarımı görmüştüm. Onlar bana sarıldı ben onlara, ağlaştık birlikte. Sonraki haftalarda iki üç günde bir ziyaret eder oldum. En sonunda da kafama koydum ben neden burada dükkan açmayayım diye. Eşimle konuşarak böyle bir fikrim olduğunu söyledim. Zorla da olsa eşim izin verdi ve şu anda burada çalışmaktayım. Bana hiçbir zaman zorla bir şey yaptırmayan ve beni inancımda serbest bırakan ailemden çok memnunum."
"SAMSUN, BÜYÜK DEĞİŞİM YAŞADI"
Ailesiyle birlikte 14 yıl önce Samsun'a geldiğini belirten Eda Okropilaşvili, "Geldiğimiz o yıllarla bugün kıyaslanmayacak kadar farklı. Her şey o kadar hızlı gelişti ki benim için annemle babam, ekonomik durumun hiç iyiye gitmediğini belirterek Türkiye'ye giden insanların ticaret yaparak iyi bir hayat yaşadıklarını konuşuyorlardı aralarında. Ben karşı gelmiştim, gitmek istemediğimi, arkadaşlarımın burada olduğunu ve yabancı bir ülkede yaşayamayacağımı söylemiştim o zaman. İlk geldiğim anları hiç unutamam, yabancı olduğumuz için bize kiralamaya ev vermemişlerdi. Ailemle birlikte o zaman Büyük Otel'in arkasında kurulan pazar yerinde tezgahımızın üzerinde uyuduk çok zaman. Sonra babam kiralık ev buldu ve oraya taşındık. Sonra sonra alıştım ve diyebilirim ki, ben Türkler kadar sıcakkanlı başka bir millet görmedim. İlk taşındığmızda mahalleli bize yardım etmek için seferber oldu. Çok şaşırmış ve sevinmiştim. O günler hepsi geride kaldı Allah'a şükür ekmeğini yedik buraların ama zamanla işlerimiz bozuldu. Şimdi eski tat yok anlayacağın. Ama burası artık benim vatanım oldu. Kopamam buralardan. Zaten tekrar dönmeyi de düşünmüyoruz."
"BİRBİRİMİZE ÇOK BENZİYORUZ"
"Türkiye'de yabancı olarak hiçbir zaman dışlanma sorunu yaşamadım çünkü Türk insanı çok misafirpever" diyen Nazi Nijerarze, "Genelde yabancıya karşı çok meraklılar ve iyi davranıyorlar. Hatta bazen bu davranış şeklini abartabiliyorlar. Ama yine de asık suratlı ve düşmanca davranmaktan daha iyi bence. Samsun'un neyini seviyorsunuz derseniz bu çok zor bir soru. 7 çocuklu bir anneye hangi çocuğunu daha çok sevdiğini sormaya benziyor. Karadeniz insanında bulunan sıcaklık ve yardımseverlik beni çekiyor. Aslında karakter olarak birbirimize çok benziyoruz. Burada Türkler bize kendi vatanımızda görmediğimiz iyilikleri yaptılar. Ben başka ülkelerde de bulundum ama buradaki atmosfer başka yerde yok. Özellikle Samsun insanı bir başka. Bizim ülkemizin ekonomisi kötü. Bu saaten sonra iyi olsa da farketmiyor ben artık buralardan ayrılmak istemiyorum."