ORD. PROF. DR. ALİ FUT BAŞGİL'E GÖRE TÜRKÇE MESELESİ/6

M.Halistin Kukul

(Dünden devam)
 “ Seneler süren itiraz ve tenkitlere rağmen, iktidar adamlarımız hiç tınmadan ve irkilmeden uydurma dili bütün fecaatile devam ettirmektedir. Mektep kitaplarında, kanunlarda, mahkeme ve dairelerde soysuz kelimeler her gün biraz daha çoğalmaktadır.” ( 33)
   “ Dil meselesinde muhalefet yalnız lâkaydliğiyle kalsaydı, o kadar gam yemezdim. Esefle görüyoruz ki, muhalefet partilerimiz uydurma kelimelerin en soysuzlarını bile fütursuzca benimseyip resmen kullanmakta ve, belki farkında olmayarak Halk Partisi iktidarının dil kâhyalığını desteklemektedir. “ (34)
   “ Eğer uydurma dilciler bu millete daha büyük fenalık yapamamışlarsa, bunu daha çok; evvelâ aklıselim sahibi metin halkımıza, sonra iz’anlı ve vatansever mektep hocalarımıza ve nihâyet matbuatımıza borçluyuz.” (35)
   “ Mektep hocalarımıza gelince, bu münevver ve iz’anlı insanların belki yüzde doksan dokuzu kullanmağa resmen ve ekmekleri pahasına mecbur tutuldukları uydurma kelimelere karşı daima nefret duymuşlar ve memleket dilini yaşatmak için ellerinden geleni yapmışlardır.” ( 36)
   “ Beyannamenin bir yerinde, vaktiyle Atatürk’ün dilde bir inkılâp yapmaya giriştiği, fakat çok geçmeden, dilin bir inkılâp mevzuu olmadığını ve dil bahsindeki keyfi müdahalelerin memlekete telâfisi imkânsız zararlar getireceğini üstün zekâsıyla sezerek bundan “ Güneş-Dil Teorisi” ile vazgeçtiği belirtilmekte ve bu suretle bugün uydurma dili Atatürk İnkılâbına mâl ederek onun hatırasına sığınmak isteyen safsatacılara cevap verilmekte idi.
   Bu fıkra ve bu fikir, bir hatayı göstermek için, “ Güneş-Dil Teorisi” gibi daha büyük diğer bir ilmî hatanın damı altına sığınmanın Hür Fikirleri yayma Cemiyeti gibi açık düşünüp konuşan bir teşekküle yaraşmayacağı mütalâsıyla kongrece çıkarılmıştır.” ( 37)
   “ Muhterem okuyucum! Bizler memleket dilimizi iktidarın tahakkümünden kurtarmak ve ona tabiî mecrasında yolunca inkişâf ve tekâmül etme imkânını vermek için elimizden geleni yaptığımıza kaniiz ve bundan dolayı bahtiyarız. Siz de kendinize düşeni yapınız. Herkes evinin önünü süpürürse, sokak temizlenir. “ ( 38)
   “ Asırlar boyunca sayısız Türk nesillerinin tefekkür nuru ile yuğrulup meydana gelen ve bugün millet birliğimizin temelini teşkil eden dilimiz, bir zamandan beri, mânası anlaşılmaz bir baskı politikasına âlet edilmektedir. Mekteplerde çocuklar ve hocalar, mahkeme ve dairelerde iş sahibi ve memur vatandaşlar millî benliğin bir unsuru hâline gelmiş olan Türkçe yerine, bu benliği tamamıyla yabancı bir dil ile öğrenip öğretmeğe ve konuşup yazmağa mecbur tutulmaktadır.” ( 39)
   “ Dile müdahale ve dilde tasarruf, ilim, ihtisas ve kalem sahibi insanların işidir.” ( 40)
   “ Vatandaşları beğenmedikleri bir dili kullanmak için zorlamağa kimsenin hakkı yoktur derken , bu hükümden Büyük Millet Meclisimizi istisna etmiş değiliz ve etmeğe imkân yoktur. Zira tekrar edelim ki, dil işi ilim ve ihtisas işidir ve bir akademi mevzuudur. Millet Meclisi ise, bir akademi değil, sırf bir siyâsî heyettir.
   (...) Bugün Türkiyemizin umumî ve müşterek dili memleketin bütünlüğü içinde millet fertlerinin birbiri ile konuştuğu ve anlaşıp yazıştığı Türkçedir. Türkiye Cumhuriyetinin resmî dili yani kanun, mahkeme, daire ve mektep dili “ Türkçe”dir, diye tasrih eden Anayasanın ikinci maddesindeki “ Türkçedir” hükmünün mânası ve medlûlü de budur. Yoksa Türkiye Cumhuriyetinin resmî dili, bugün uydurulup ileride umumileşmesine ve memleket dili hâline gelmesine ümit bağlanan muhayyel bir Türkçe değildir. ” ( 41)
   “ Dil ıslâhatçılığı yolundaki hükûmet teşebbüslerine sözde ilmî bir renk verme gayretiyle işleyen “ Türk Dil Kurumu”nun bu gayretinin memleket için hayırlı ve faydalı olmadığına kaniiz. Tamamı ile otoritenin eli altında olan ve çalışmalarında ilim ve ihtisastan ziyade politikanın emrine ve işaretine bağlı kalan bu teşekkül Türkçemizin bugün içinde bulunduğu anarşinin başlıca mes’ulüdür.
   Biz, “ Dil Kurumu” yerine tam ve kanunî muhtariyeti haiz bir “ Akademi” kurulmasını lüzümlü görüyoruz. Kimlerden, nasıl ve nerede teşekkül edeceği ileride düşünülmek üzere bu akademiden beklediğimiz hizmetler şunlardır:
   a-Yaşayan Türkçeyi son senelerde sokulmuş olan uydurma kelime ve tâbirlerden temizlemek,
   b-Yaşayan Türkçede karşılığı varken garp dillerinden alınmış olan kelimeleri memleketlerine iade etmek,
   c-Türkçeyi son senelerde saplandığı ırkçılık çorağından kurtarmak ve dilin bünyesine girip yerlileşmiş olan kelimeleri, asıllarına bakmadan, Türkçe kabul etmek,
   d-Bu tasfiye iade ve kabulden sonra yaşayan Türkçenin mükemmel bir kamusunu ( büyük sözlük), sarf ( kullanma) ve nahvini ( kelimelerin birbiriyle bağlantısıyla ilgili kaideleri içine alan ilim) yapmak,
   e- Dili ilmî bir zabıta altına alıp resmî ve keyfî müdahalelerden korumak.” ( 42)
   Netîce olarak diyebilirim ki; dilci olmamasına rağmen, dile dâir en mükemmel bir şekilde tespitler yapan, dilin sıkıntılarına yerli yerinde “ neşter” vuran ve hâl çâreleri gösteren Başgil Hoca’nın görüşleri, tâzeliği hâlâ muhafaza etmektedir.
    O günlerden bu günlere, aradan geçen yetmiş seneyi aşan bir zaman zarfında, Türkçe’mizin daha iyiye gittiğine dâir hiçbir belirtinin bulunmadığını söylersem, haksızlık etmiş olmam.
   Okul kitaplarındaki ve üniversiteye giriş imtihanlarındaki sorulardaki “ uydurma dil”, Başgil Hoca’nın şikâyetçi olduğu dönemle mukayese edildiğinde, bugünkündekinde, onun, kat kat fazlasıyla karşılaşırız.
   Düşününüz; konuşulan Türkçe’yi -2012 yılı îtibâriyle söylüyorum- okul kitaplarında bulmamız  mümkün değildir. Ayrıca; buna, “ uydurma dil-konuşulan dil” tartışmasının kaybettirdiği zamanı da eklersek, kaybımızın derecesi daha iyi anlaşılır. 
   Şüphesiz ki; bu kısır tartışma, bir taraftan Türkçe’yi bozup, tahrip ederken, diğer taraftan, sessizce, sinsice, kurnazca, gözden kaçarak veya kaçmayarak Türkçe’yi istilâ eden F(ı)ransızca ve İngilizce kelimeler, yazılı ve görülü basınımızda en keyifli hâlleriyle boy gösterdiği gibi, cadde ve sokaklarımızda da hiçbir selâhiyetli ve mes’ulü rahatsız etmemektedir. Ne bir vali, ne bir kaymakam ve ne de bir belediye başkanı bundan mustariptir!
   Ve; maalesef, Türkçe’miz, bir de büyük çapta “ imlâ meselesi” ile karşı karşıyadır ki, diyeceksiniz ki, böyle sahipsiz bir dilin imlâsıyla kim uğraşır? 
   Tabiî ki; son sözü, “ Son Söz” başlığının en son cümleleriyle Ord: Prof. Dr. Ali Fuad Başgil Hoca’mız söyleyecek:
    “ Azîz Vatandaş! Dilin, benliğinden bir parçadır. Benliğinin şerefine saygı gösterilmesini istemek de hakkındır. Hakkını müdafaa et. Unutma ki, hak ve hürriyet, bu nimetleri canı gibi seven ve cesâretle müdafaa etmeyi göze alan insanların nasibidir. “ ( 43)
   1) Nihad Sâmi Banarlı, Türkçenin Sırları, İstanbul Fetih Cemiyeti Yayını, İstanbul 1972, Sf.20
   2) a. , g., e., Sf. 23
   3) Peyami Safa, Doğu Batı Sentezi, 2. Baskı, Yağmur Yayınevi, İstanbul 1976, Sf.196
   4) Doç. Dr. Ali Karamanlıoğlu, Türk Dili Nereden Geliyor Nereye Gidiyor, Hareket Yayınları, İstanbul 1972, Sf. 86
   5) Nihad Sâmi Banarlı, Türkçenin Sırları, İstanbul Fetih Cemiyeti Yayını, İstanbul 1972, Sf.294
   6) Said Halim Paşa, Buhranlarımız, Baskıya Hazırlayan: M. Ertuğrul Düzdağ, Tercüman Gazetesi Yayını  1001 Temel Eser, Sf. 103-104
   7) Ord. Prof. Dr. Ali Fuad Başgil, Türkçe Meselesi, Yağmur Yayınevi, İstanbul 2006, Sf. 10
   8) Yavuz Bülent Bâkiler, Atatürk’ün Üç Ayrı Türkçe Anlayışı, Halk’a Ve Olaylara Tercüman Gazetesi, 02 Mart 2004, Sf.10; 9) Ord. Prof. Dr. Ali Fuad Başgil, Türkçe Meselesi, Yağmur Yayınevi, İstanbul 2006, Sf.50-52; 10 ) a.,g.,e., Sf.52; 11) a.,g.,e., Sf.13-14; 12) a.,g.,e., Sf.15; 13) a.,g.,e., Sf.16-17; 14) a.,g.,e., Sf.52; 15) Prof. Dr. Necmeddin Hacıeminoğlu, Türkçenin Karanlık Günleri, İrfan Yayınevi, İstanbul 1972, Sf. 64; 16) Necip Fâzıl Kısakürek, Edebiyat Mahkemeleri, b. d. Yayını, İstanbul 1997, Sf. 208; 17) Ord. Prof. Dr. Ali Fuad Başgil, Türkçe Meselesi, Yağmur Yayınevi, İstanbul 2006, Sf.23-24; 18) a.,g.,e., Sf.26; 19) a.,g.,e., Sf.27-28; 20) a.,g.,e., Sf.29-30; 21) a.,g.,e., Sf. 34-35, Dipnot: 37; 22) a.,g.,e.,Sf. 35; 23) a.,g.,e., Sf.41; 24) a.,g.,e., Sf. 44-45; 25) a.,g.,e., Sf. 47-48; 26) a.,g.,e., Sf. 49-50; 27) a.,g.,e., Sf. 53; 28) a.,g.,e., Sf.54; 29) a.,g.,e., Sf. 55-56-57; 30) a.,g.,e., Sf. 57-58; 31) a.,g.,e., Sf. 60-61-62; 32) a.,g.,e.,Sf. 63; 33) a.,g.,e.,Sf. 71; 34) a.,g.,e., Sf. 72; 35) a.,g.,e., Sf. 73; 36) a.,g.,e., Sf. 74; 37) a.,g.,e., Sf. 77; 38) a.,g.,e., Sf. 78; 39) a.,g.,e., Sf. 79; 40) a.,g.,e., Sf. 82; 41) a.,g.,e., Sf. 83-84; 42) a.,g.,e., Sf.88-89; 43) a.,g.,e., Sf. 91

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.