Hayatımız yaptıklarımız,yapamadıklarımız,isteklerimiz,sırlarımız,elde ettiklerimiz,kaybettiklerimizle kendimizi bir şekilde avuntular
içinde sürüp gidiyor.Zaten hayat,"sonu ölüm olan dev bir hikaye değil mi? Bizim için önemli olan yönü,nasıl bir rolü benimsememiz...
Hayat yolunda ilerlerken arada bir geçmişe dönüp bakarız.Aradan uzun yıllar geçse de kaçırdığımız huzuru yine geçmişimizde ararız.
Geçmişimiz bizim gölgemiz olur ve beraberinde en derin,en görünmez,dillendirilmez yaralarımızı taşır.Kimimiz geçmişiyle avutur kendini.Geçmişin sırrını pek bilmeyiz,ama geçip gitmesine de izin vermeyiz.Bu duygumuz gelecek kaygısı ve geçmişin korkusundan kaynaklanabilir. Kimi kez de geçmişin üstünü örterek kendimizi korkusuz hissederiz.
Günümüz ölçütlerinde bize sunulan veya zorunlu uygulamalarımızla kendimizi mi kandırıyoruz?Bunun cevabı her insanda farklı olmasına karşın,genel yaşamda hepsi gerçekleşiyor.Nina Simone'nin şarkısında söylediği gibi :" Ben ev almadım,giyim kuşam almadım.Ben özgürlüğü aldım,en yaşamı aldım." Bizler de böyle yapabilecekken hayatı çekilmez yapmak için hiçbir şeyden geri kalmıyoruz.Aslında görünürde olan,güzel olan her şeyin bir albenisi vardır ve bizi dev bir yanılsamaya çeker.Tüketmek için her şeyi yapmaktan sakınmayıp hesapsız borçlar altına bile girmekte,kendimizi azar azar tüketmekteyiz.Bunun yanında parayla satın alınamayan bir şeye,içsel bir hayata yönelmiyoruz.
Bu,bir ters döngü gibi zekamıza,becerilerimize karşın,acizliğin içine sürüklenmek için elimizden geleni yapıyoruz.Kaçmamız,kurtulmamız gerekirken yavaş yavaş dibe vurduğumuzun farkında bile olmuyoruz.Şöyle bir düşünüp "Ben ne yapıyorum,hayatımı temize çekmem gerekiyor" diyecek yerde kendimizi sabote ediyoruz.
Moderitenin bitmeyen cilvelerine insanın bitmeyen ihtirasları da eklenince,çapından daha büyük riskler almasına gem vuramıyor.Hz.Adem ve Havva'dan bu yana insanoğlu sade bir yaşamı elinin tersiyle itip cehennem hayatını tercih ediyor.Dizginlenmeyen ihtiras ve intikam gibi duyguların sonu maalesef acı ve ölümlerle sonlanıyor.
Yeni yeni gelişmeler birbirini izliyor.Geliştirilen makinelerin bir gün gelip de bizleri programlayıp yöneteceğinden korkuyoruz mu?Robotik gelişmeleri etik kaygılarla tartışıyoruz mu?İnsanoğlu bu,iyi amaçlarla başlayan gelişmeler beklenmedik sonuçlara doğru gidiyorsa bize ne bundan diyebilirsiniz.Yıllar önce atomun yeni bir enerji kaynağı olarak parçalanması atom bombası olarak sonuçlanmıştı.
Genlerin hastalıklardan ayıklanması amacıyla başlayan çalışmalar "genetik yaratıklar" sonucuna ulaşıyor.
Konun özüne dönersek "Yapay zeka" da akıllı telefonlardan,akıllı evlere,akıllı arabalara evrilirken bir gün bize hükmedecek robotlara mı dönüşecek?
Ama kim korkar ki ondan?
Zaten bizler "organik robotlarla"yaşamıyor muyuz?Bir işaretle gel deyince gelen,git deyince giden,
İn deyince inen,bin deyince binen,
Dur deyince duran,vur deyince vuran...
Organik roborlar !