Eskilerimiz dünyanın çivisi çıkmış derlerdi de ne demek istediklerini anlamazdık, zaman geçtikçe, hayatın gerçeklerini gördükçe, insanların düşünceleri ile uygulamaları arasındaki tezatı yaşadıkça eskilerimizin ne demek istediklerini biraz olsun anlamaya başladık. Keşke anlamasaydık da insanların bir kısmına olan saygımızı yitirmeseydik. İnsanların tamamından aynı şeyleri beklemek mümkün değildir ancak yaratılışımız gereği yapmakla mükellef olduğumuz veya inancımız gereği üzerimizde bulunan mükellefiyetler var. Bu mükellefiyetleri yerine getirmek zorundayız.
Dünyanın kuruluşu bizim inancımız gereği Adem Peygamber'in yer yüzüne geldiği günden itibaren başlar, adem peygamber tüm insanlığın atası olduğu gibi Allah'ın yeryüzündeki ilk temsilcisi ve peygamberidir. Adem Aleyhisselamın getirdiği din ile son Peygamber H.Z. Muhammet (S.A.V) in getirdiği son dinin emirlerinde büyük benzerlikler var, bu arada gelmiş geçmiş peygamberlere indirilen kitaplarda veya sahifelerde de emir ve yasakların büyük bir kısmı aynıdır.
Kuranı Kerimi detaylı olarak incelediğimizde Allah'ın biz kullarına emrettikleri İslam' ın beş esası olup, diğer emirler bunların etrafında detaylı olarak yapılan izahatlardır. Kuranı Kerim'in başından sonuna kadar tanzim ediliş, yani Surei Celilelerin tasnif biçimi Amentü esasları çerçevesindedir. Fatiha suresi ile başlayan yüce kitabımız Nas suresi ile biter. Bu aradaki ayeti Celilelerin bir kısmı geçmiş peygamberlerin yaşadıklarını, kavimlerine yaptıkları tebliğ sonucu başlarına gelenleri ve kavimlerden büyük bir kısmının nasıl helak olduğunu anlatmaktadır. Son cüz olan Amme Cüzü kıyametin kopuş şeklini, o büyük günde olacak olayları anlatmaktadır.
Bu kadar mükemmel bir anlatıma sahip olan yüce kitabımızda her şey çok açık ve net bir biçimde anlatılmış, iman edenlerin ve etmeyenlerin akıbetlerinin ne olacağı çok net bir biçimde ifade edilmiştir. Burada üzerinde durmak istediğim konu kimsenin iman etmek zorunda olmadığı, ancak iman etmediği zaman Ahiretteki yerini de bilmesi gerektiği, iman eden insanların imanlarının gereğini yerine getirmek zorunda olmalarıdır.
Herkesin ağzında sakız gibi dolaşan kelime dinde zorlamanın olmadığıdır, tamam güzel ancak burada anlatılan zorlama dine girerken dileyenin girip, dileyenin girmemesidir, yoksa dine girdikten sonra onun emirlerini getirmek zorunda olduğumuzu unutmamalıyız. Peki dine girdikten sonra emir ve yasaklarına uymaz isek ne olur derseniz Ahirette cezasını çekmek zorunda kalacağımızı bilmemiz gerekir. Buraya kadar anlattığım olayın ferdi boyutu birde olayın sosyal boyutu var hani derler ya bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın veya kimsenin günahından kimse sorumlu değildir. Bu ferdi baz da doğru olabilir ancak ictimai hayatta bu tezin uygulanması söz konusu olamaz. Bana dokunmayan yılan bir gün mutlaka bana dokunacağını bilmek zorundayım, ayrıca her koyun kendi bacağından asılır amma ve lakin asıldığı yerde belli bir süreden fazla kalması halinde etrafa yaydığı kokudan herkes rahatsız olur.
Diyeceksiniz ki neden bunları yazma ihtiyacı duydun biz bunları zaten biliyorduk, doğru bildiğinizden eminim anacak önceki gün 'Mecidiye'ye Ramazan Uğramadı' başlıklı bir haber yapınca bazıları bundan bir hayli rahatsız olmuş ve oruç tutanların tutmayanlara saygı duymaları gerektiğini belirmişler. O zaman sokakta herkes zina yapsın, zina yapmayanlar onları güzelce seyretsin ve onlara saygı duysunlar öyle mi? Böyle saçmalık olmaz, dinimizin ve toplumumuzun kabul etmediği bir davranışı insanların gözünün içine baka baka ve adeta onlarla dalga geçercesine çiğneyenler kimseden saygı falan beklemesinler. Asıl saygı duyulması gereken insanlar 30 derece sıcakta sırf Rablerinin emrini yerine getirmek için 16 saat oruç tutanlardır, kimse yalandan demokrasi havarisi kesilmesin demokrasi farklı inançların hoşgörü içerisinde yaşandığı rejim biçimi ise o zaman oruç tutanlara da herkes saygılı olmak zorundadır. Hürriyet birilerinin iddia ettiği gibi herkesin dilediğini dilediği yerde yapma sanatı değildir. Hürriyet herkesin hür iradesi ile toplumun değer yargılarına saygı duymak kaydı ile istediğini yapmak ve konuşabilmektir. Bu duygu ve düşüncelerle hepinize mutlu bir hafta sonu dileklerimi sunarak satırlarıma son vermek istiyorum. Kalın sağlıcakla