Kafamızı kuma gömüp beklemeyelim!..Oyun, sandığımızdan da büyüktür!..Dik durma'nın da, her önüne gelene kafa tutmak, kafa sallamak, kafa atmak olmadığını bilmemiz gerekir.
Oyun, büyük!..İçte yumuşaklığın; dışa karşı firâset, temkîn, îtidâl ve akl-ı selîmle, dosta güven telkîn etmenin, düşmana korku salmanın zamanıdır.
Çevrenizi temâşâ ediniz: Bağırıp çağıran, feverân eden, kükreyen...bizden başka kim var!..Ve bunun faydası ne?
Oyun, büyük!..En uzaktakiler yanıbaşımıza gelip düşman olmuşlar, dost bildiklerimizi elimizden almışlar ve birlikte yürüyorlar. Birlikte p(i)lânlar yapıp, birlikte uyguluyorlar. Bize, birbirimize bağırıp-çağırmak mı yoksa berâberce oturup sükûnet içersinde muhakeme yapıp düşünmek mi düşüyor, ne dersiniz?
İşte; oyunun büyüklüğünün dehşeti de burada başlıyor. Düşmanlar birleşmiş, müttefik olur hâle gelmiş, biz seyirdeyiz. Lâf ebeliğinde, polemikle meşgûlüz!..
Uyanık olduğumuzu lütfen söylemeyin!.. Her gün, kendi topraklarımızda, şehitler veriyoruz!..İhânete, gaflet uykusuyla yol açılmış; ihânetin izleri sürülememiş ve onu, hâlâ içimizden söküp atamamışız!..Ve biz, çekişiyoruz!.. İçimizdeki onlarca ihânetle cedelleşirken, bütün şer güçler gelip sınırımıza dayanmış, boynumuzu bükmeye başlamış, biz, hâlâ, sen-ben ile vakit geçiriyoruz!..
Bulunduğumuz coğrafyada, kim kimin dostudur, kim kimin düşmanıdır belli değildir. Şâyet, bunun biraz olsun idrâkinde isek, kenetleniriz!..Yanlış mı?..
Birkaç dakika önce, dost/müttefik dediğimiz biri, bakıyorsunuz ki, en azılı düşmanın olarak karşına dikilmiş!..Ez azılı düşmanım dediğin/bildiğin/sandığın ise, öyle bir kuzu postuna bürünmüş ki, senin binlerce senelik dostun oluvermiş!..
ABD, AB'nin İngiltere'si, F(ı)ransa'sı, Almanya'sı, Yunanistan'ı, Hollanda'sı, Lüksemburg'una kadar hepsi, İsrail'den, Ermenistan'dan Rusya'ya Çin'e bil-umûm bu devletlerden başka, Suriye'den, İran'a, Vahhabî Suudi K(ı)rallığı'ndan Mısır'a kadar...IŞİD'lisi, PKK'lısı, PYD'lisi, FETÖ'cüsü...çepeçevre bizi kuşatmış, el ele, tepemize çullanmak peşindedirler. Çullanıyorlar!..Tam da bu zamandayız!..
Peki!...Peki...Ve peki!..
Benim siyâsetçim, hiçbir mes'elesi yokmuş gibi, gayet rahat ve mütebessim ve zaman zaman oldukça gergin ve gerginleştiren bir edâyla 93 yıl evvelki Lozan'ını tartışıyor/tartıştırıyor.
Peki...Peki .. Ve yine peki!..
Lozan'la, Türk toprağı kabul edilen, Aydın ilimize bağlı Hurşit Adası, Eşek Adası, Bulamaç Adası (Farmakosini), Fornoz Adası, Farmakos Adası, Nergizcik Adası; İzmir ilimize bağlı, Koyun Adası ve Venedik Kayalıkları; Muğla ilimize bağlı, Kalolimnoz Edası, Keçi Adası, Sakarcılar Adası, Koçbaba Adası, Ardacık Adası ve Girit Adası civarında bulunan Gavdos Adası, Dhia Adası, Dionisades Adası, Gaidhouronisi Adası ve Koufonisi Adası'nı yâni toplamda 16 ada ve bir kayalığını -son seneler içinde- kim, kime teslim etti? Bundan kim memnun???
Düşünüyorum da, bu adaların bâzıları, gerçekten, İzmir, Muğla ve Aydın sâhillerinden, "Bağırsan sesinin duyulacağı adalar"dır.
Oğuzlar'ın Kayı Boyu'ndan Kaya Alp'in oğlu, Ertuğrul Gaazi'nin babası, Osman Gaazi'nin dedesi Süleyman Şah'ın türbesinin bulunduğu mekân, Türkiye Cumhuriyeti toprakları dışında bulunan tek Türk toprak parçası olarak tescil edildiği hâlde, buna niçin müdahale edilmiş ve yeri değiştirilme zorunda kalınmıştır?
Günlük hesapların üzerine çıkıp uzun mesâfeli düşünmeliyiz!..Büyüklenmeyi, böbürlenmeyi, sâdece ben bilirim'ciliği ve kibiri bırakmalıyız!..
Lütfen, bizi, aldatmayınız/yanıltmayınız /kandırmayınız/sendeletmeyiniz/ çatıştırmayınız/ oyalamayınız!..
Oyun büyüktür!..Bunu görünüz ve hep berâber görelim!..Hep berâber görürsek, 'oyun'un üzerine hep berâber yürürüz; bu, ancak, o zaman büyük bir mânâ taşır...Bizi şaşırtırsanız, kul indinde de, Allah indinde de bir defa değil, milyon kere mes'ulsünüz!..
Lozan, elbette ki, bin sene de geçse tartışılacaktır, tartışılmalıdır.
Fakat ne zaman ve kimler tarafından, bütün mes'ele buradadır.
Biliyoruz: Siyâset, 'tekyüzlülük' değildir. Amma...ikiyüzlülük de, asla değildir!..Tabiî ki, 'millî menfaatler' hâriç!..
Lozan'da hata yapılmış veya yapılmamış ise, 'ibret' almadıktan sonra , sizler, siyâsetçiler olarak ondan ne kazanacaksınız? Hata yapsalar da, yapmasalar da, bunu yapanlar veya yapmayanlar sizin ecdâdınız/atanız değil midir? Onları yerlebir etmenin veya göklere çıkarmanın getireceği fayda nedir? Hem de şu günlerde!..Tekrar ediyorum; mühim olan, bugün için, ondan 'ibret' almak değil midir? Sizler, kime, neyi ispatla meşgûlsünüz ve hangi ibretin peşindesiniz?
Bu tartışmalarınıza/çekişmelerinize/zıtlaşmalarınıza/cedelleşmelerinize, ABD mi, AB devletleri mi, Çin mi, Rusya mı, IŞİD mi, PYD mi, Fetö mü yoksa PKK mı üzülmektedir? Allah aşkına söyleyiniz, kim?
Hepsi, güçbirliği hâlinde bizi kıskaca almaktadır hattâ almışlardır. Türk Silâhlı Kuvvetlerimize Balyoz, Ergenekon ve Casusluk kumpaslarıyla vurulan darbenin sarsıntısı geçmeden, -kendilerine fırsat verilen- FETÖ'cülerle bir kez daha darbe vurulmuş, güzel vatanımız büyük bir tehlike atlatmıştır. Şu anda, gözbebeğimiz olan bu Şanlı - bu Kahraman Ordu, hem vatan sathında ve hem de Suriye içlerinde canı-kanı pahasına vatanı için mücâdele vermektedir.
Rehâvete kapılmanın, çekişmenin zamanı değildir!..
Dîn/İslâm tahrîfâtçıları/reformcuları/diyalogcuları hücûmdadırlar; Türk milletinin düşmanları, Türk yurtlarını talan peşinde, büyük bir gayret ile, ortalıkta cirit atmaktadırlar. Ne yapıyoruz?
Cinâyetlerin, fuhşun, adâletsizliğin, fakîrliğin, uyuşturucu müptelâlığının...kol gezdiği zamanımızda, var'da çok var; yok'ta neredeyse hiç yok ise, ne yapıyoruz?
Kaç milyon Suriyeli göçmenin sokak sokak, câmi câmi dilencilik yaptığı/yaptırıldığı zamanda, tedbirsizliğin/başıboşluğun kaos'unu/hengâmesini/karmaşasını yaşıyoruz.
Vaziyet böyleyken, iç çekişmelerin sükûnet bulmasını beklerken, nedir bu sen-ben kavgası? İdâreci dediğin, vatandaşına huzur veren, ümit veren sözler söyler; kavga lisânıyla hitap etmez, herkesi birbiriyle kucaklaşmaya dâvet eder!..
Bir-iki aylık yakınlaşmanın ardından başlatılan bu gergin tavrın hayır getirmeyeceğinin bilinmesi lâzımdır.
Lord Curzon diye anılan İngiliz devlet adamı George Nathaniel Curzon (1859-1925): "Bir gün gelecek Lozan'da bizden aldıklarınızı sizden tek tek geri alacağız." demiştir. Bu intikam hırsı ve bu kin, târihin gizlemediği/âşikâr vesîkadır. Demek ki, adamlar, elimizde kalana da göz koymuşlardır. Peki, biz ne yapmaktayız?
Demek ki, oyun şimdi/yeni başlamadı. Fakat, bilelim ki, oyun, şimdi büyüdü, irileşti ve devâsâ oldu!..
Şu anda, ekonomimiz 'şirin' gösteriliyor; şu anda, dış münâsebetlerimiz tıkırında gösteriliyor; şu anda, işsiz sayımızın üzeri örtüldükçe örtülüyor; şu anda, maarif sistemimiz tam bir uyuma/uyutma tavrı içersinde kıvranıyor; şu anda, ordumuz yurt içinde ve dışında fiilî olarak savaşta, çok çetin bir mücâdelenin içinde bulunuyor; şu anda, polisimiz, vargücüyle-canı pahasına kendini ortaya koyarak emniyeti sağlamaya gayret ediyor; IŞİD'i, PKK'sı, PYD'si, FETÖ'sü...ABD'si, AB'si, Rusya'sı, Çin'i, Yunanistan'ı...bil-umum şer odakları fırsat kolluyor.
Kahkaha atan siyâsetçilerin hâline çok vahlanıyorum...Siyâseti tıkayan koltukbazların demokrasi nutukları atmasına yanıyorum...Menfaatleri çatışınca araları bozulup, yaptıklarını binbir türlü yalanla inkâr edenlerden dehşete kapılıyorum.
Çünkü; Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in insanlığa tavsiyesidir ki: "Yalanla îmân bir arada bulunmaz."
Oyun, büyüktür!..Oyunun büyüklüğünü gör(e)meyip günü gün eden her kim var ise, bunun vebâlini de taşımak mecbûriyetindedir.
Şunu da ifade edeyim ki, bizim inancımızda ümitsizliğe asla yer yoktur. Milletimiz sağduyulu'dur. Her şeye rağmen, Allahü teâlânın izniyle bütün zorluklar yerle bir edilecektir. Fakat, bu gidiş, gidiş değildir!..