ÖZALP – BİNGÖL – ULUDERE

Ondokuz Mayıs Üniversitesi Fen – Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat Bölümü'nün düzenlediği Çarşamba Konuşmaları'nın sunumunda, Öğretim Görevlisi Sıddık Akbayır,

Yakın Türkiye Tarihi'nin önemli üç olayını 'Tarih-Edebiyat İlişkisi' bağlamında ele aldı.Programa öğretim üyeleri ve öğrenciler katıldı.

Lacivert Salon'daki sunum, Akbayır'ın 'Tarihçi-Edebiyatçı Karşılaştırması'yla başladı. Akbayır, tarihçiyle edebiyatçının sosyal-siyasal olaylara bakışındaki temel farklılıkları şöyle özetledi: “Tarihçi, fotoğraf çeker; edebiyatçı, resim yapar. Tarihçi, neyi anlatacağına bakar; edebiyatçı, nasıl anlatacağını düşünür. Tarihçi, gerçeğin düşünü görür, edebiyatçı, düşün gerçeğini arar. Tarihçi, yeraltı haritasını inceler; edebiyatçı, yeryüzü mahşerine kafa yorar. Tarihçi, nokta koyar, edebiyatçı üç nokta getirir. Tarihçi; temel atar, duvar örer, gösterir, hatırlatır, ders verir, aklı hareketlendirir; edebiyatçı, kapı açar, cam takar, sezdirir, düşündürür, duyarlılık yaratır, ruhu havalandırır. Tarihçi, sayıyla kazanır; edebiyatçı nakavt eder.” Karşılaştırmanın ardından, tarihin edebiyata sığmayacağını, edebiyatçının da her zaman tarihe sığınmayacağını belirten Akbayır, 'tarihle evli kalıp edebiyatla flört eden' romanlara değindi.

Ahmed Arif'in kendi sesinden dinletilen Otuz Üç Kurşun şiirinin arka planın bütün ayrıntılarıyla anlatan Akbayır, 28 Temmuz 1943'te 33 köylünün tutuklanışlarından öldürülüşlerine; Orgeneral Mustafa Muğlalı'nın olaydaki rolünden hayat hikâyesine, olayla ilgili mahkeme aşamasından meclisteki siyasi sürece dek yaşananları; ilkin tarihçilerin yaklaşmıyla ardından edebiyatçıların bakışıyla değerlendirdi. Bu topraklarda, 'Otuz Üç Kurşun Dramı'nın iki kez daha yaşandığını, ilkinin, 24 Mayıs 1993'te Elazığ-Bingöl Karayolu'nda; ikincisinin Şırnak Uludere ilçesi Ortasu köyünde meydana geldiğini söyleyen Akbayır, Elazığ-Bingöl Karayolu'nda öldürülen askerlerin sayısına ve birçoğunun Van Özalp'e dağıtıma gidişine dikkat çekerek şunları söyledi: “Dağlık, dar bir yol… Bingöl Çevrimpınar mevki… Saat 18.30 suları… Kesilen bir yol… Uzunca bir konvoy… Yaklaşık 150 PKK'lı, 30-40 aracı durdurur. Kimlik kontrolü yapar. Asıl hedef, Malatya'dan gelen Bingöl Tur'a ait iki midibüstür. Çoğunluğu terhis olan ya da dağıtıma giden sivil erlerden oluşan yolcuları esir alır. 49 er, 1 polis ve 8 sivil vatandaş esir alınır. Bu esirlerden 33 asker şehit edilir. Sabaha karşı 03. 00 sularında, askerleri yan yana dizen teröristler, askerlerin üzerine 1570 mermi sıkar. Yani, silahsız erlerin her biri için yaklaşık 50 mermi kullanılır. Gece vakti yatağını değiştiren ırmaklar, ayların tutulduğu uçurum başları susar. Mahzun kışlaların gri duvarları susar. Nöbetini tuttukları bir coğrafyanın zifiri karanlığında pusatlanan bir ihanetle şehit edilen 33 asker; şiirsiz, destansız kalır.” Edebiyatın tarihi ölümsüz kıldığını vurgulayan Akbayır, şehit edilen 33 asker için bir şiir, bir roman yazılmamış, bir film, bir belgesel çekilmemiş olmasını oldukça manidar bulduğunu söyledi. Salondaki genç edebiyatçılar için yazılması gereken bir konunun kendilerini beklediğini belirtti. Mehmet Akif Ersoy'un Çanakkale Şehitleri Destanı'nın en az Çanakkale Anıtı kadar önemli olduğunu söyleyen Akbayır, konuşmasının son bölümünü 28 Aralık 2011'de meydana gelen Uludere olayına ayırdı. Sınırların sadece yeryüzünden değil, ruhlardan da geçtiğini; sınırları, topraktan önce yüreklerin çizdiğini; bir ülkenin sınırlarında olup bitene bakarak o ülkede yaşananların daha iyi anlaşılabileceğini, 30 yıllık bir ihanetin 'gökyüzü ırmaklarını kararttığını belirtren Akbayır, konuşmasının son bölümünde şunlara değindi: “Uludere'de yaşananlar, konusunda asker de çaresizdir. Çünkü, hiçbir devlet, hiçbir asker, kendi masum vatandaşını bombalamaz. Uludere olayından yaklaşık 6 ay öncesidir. 19 Haziran 2011… Şemdinli Mezargediği baskını… Tümen Komutanı Tümgeneral Gürbüz Kaya, o baskın konusunda şunları söyler. 'Görüntü aldık; ama kaçakçı sandık ve ateş etmedik!' Kaçakçı sanılanlar, aslında teröristtir. Ateş edilmez. Bir baskın ve 11 şehit… Yargılanan bir general… Yani kaçakçı sanıp da, vatandaş zarar görmesin diye, ateş etmediği için bir komutan yargılanır… Şimdiyse, 'terörist sanıp ateş ettiği için' yargılanmak istenilen bir ordu söz konusudur. Olup biteni anlamakta sıkıntı çeken tedirgin bir kamuoyu vardır. Çünkü onlar, eskiden, jetlerimizin, yanlış koordinatlarla, teröristlerin bulunmadığı dağları bombaladığına tanıklık etmişlerdir. Bu kez, doğru koordinatlarla, yanlış kişilerin bombalandığını görmüşlerdir.”

Program soru - cevap kısmının ardından Cahit Koytak'ın yazdığı Uludere Destanı'nı bir öğrencinin okumasıyla tamamlandı.


İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

KÜLTÜR SANAT Haberleri