Samimiyet; ihlas, doğruluk, dürüstlük gibi değerlerin toplamını ifade etmektedir. Kulluk; samimiyet testidir. İnsanlar; hem ilahi olarak, hem de beşeri olarak testten geçmektedir. İlahi olarak bu sürecin adı; imtihan, beşeri olarak da; güvendir. Her ikisinin sonucunda da; güzel, güvenilir, dürüst, ihlaslı insan tespit edilir. İlahın; bu tespite ihtiyacı yoktur
Ancak, kulluk anlamına da gelen bu tespitle; insanın kulluk derecesi not edilir. Ahiret hayatının sermayesini de bu tespit oluşturmaktadır. Beşerin yaptığı samimiyet testi de; toplumsal ve bireysel yaşam için sermayedir. İnsanlar; birbirleriyle olan tüm ilişkilerini bu tespit üzerine inşa ederler. Söz konusu tespitin isabet oranına göre; bireysel ve toplumsal güven oluşmaktadır. Huzur ya da huzursuzluk da büyük ölçüde bu ilişkilerin sonucuna göre ortaya çıkmaktadır.
Niyetin samimi olması bile huzurlu gönül için yeterlidir. İyi niyetle başlanılan ama sonuçları iyi olmayan fiiller de İslâmi kabullere göre takdir görmektedir. Bunun nedeni; kişinin ilk harekette samimi olması ve fiilin sonucunda faydalı hizmetlerin ortaya çıkmasını düşündüğü içindir. Hatalı sonucun ortaya çıkmasına üzülen de samimiyet açısından testi geçmiş demektir.
Peygamberimiz; "Ameller niyetlere göredir" buyurmak suretiyle bu hakikati açıklamıştır. Yapılan yanlıştan dönmek, o yanlışı hiç yapmamış gibi olduğu için bu da bir samimiyettir. Yapılan hata için ilgilisinden özür dilemek yine samimi olmanın göstergesidir. İlah ile olan ilişkilerde tövbenin yerini kullarla olan ilişkilerde özür almaktadır. Özür, beşerler arasındaki tövbenin adıdır.
Hatalı olduğunu anlayan bir insanın bunu telafi etme çabası göstermesi; pişmanlığını ve yanlış yaptığını ifade eden bir özür şeklidir. Hatta böyle bir yaklaşım tarzı, lisani olarak yapılacak özürden çok daha samimi niyetli davranıştır. Samimi niyet; samimiyetin kendisidir. Bu bazen, güzel bir sözle, bazen güzel yaklaşımla, bazen de tebessümle tezahür edebilir.
Her halükarda böylesi bir yaklaşımı, lisanen yapılan özürden daha samimi kabul etmek gerekir. Yirmi yıldır yazı yazdığımız köşe adımız "SAMİMİ/NİYETTİR" Yaklaşık 10 yıldır, pazar günleri hariç her gün, Denge Gazetesinde yazdığımız bu köşenin adı da aynıdır. Atmış yıllık ömrümüzde; sahip olduğumuz toplumsal tecrübeler ve ilâhiyat donanımımız, bize; gönül huzurunun ve toplumsal ilişkilerin samimiyetle sağlanacağını öğretmiştir. Kendimizi anlatmak yerine, karşıdakini anlamak, bize; en güzel samimiyet terazisi olmuştur
Tarihte; dinleyen, duyan, işiten ve dinleyici olabilen; yüksek değerlere sahip olmuştur. Peygamberler dahi, Allah'ın elçisi olmalarına rağmen; dinlemeyi öncelikli tavır olarak tecrübe etmişlerdir. Böylece, bireyleri daha rahat tanımışlar, toplumun ihtiyaçlarını daha kolay öğrenmişlerdir. Sahabe hayatında özür dilemek; erdemli bir davranış olarak görülmüştür. Ebu Zer Gıfari, yanlış bir ifadesi nedeniyle, özür anlamında, en büyük toplumsal ihtilali yaparak Bilal-i Habeşinin ayağını öpmüştür.
Özür dilemek; acziyet değil, erdemlibir tavırdır. Bu durum; tövbenin beşerlerle olan ifade ediliş biçimidir. Hatayı kabul etmek, yanlıştan dönmek ve "Adem" olmaktır. Samimi olmanın davranışa dönüşmüş şekli ihlastır. Samimiyetsizliğin ilişkileri ise; taşın üzerendeki toz gibidir. Üflemeye gerek kalmadan bile, dış görüntünün altındaki samimiyetsizlik görünmektedir. Samimiyetsizlik; değersizliktir. Bu tavır; kısa vadeli menfeatler sağlasa da, sahibinin değersizliğini her platformda kusacak, samimiyetsizliğin ortaya çıkmasına sağlayacaktır.
Yüce Allah Bakara Suresi 264.ayette; Ey iman edenler! Allah'a ve âhiret gününe inanmadığı halde malını gösteriş için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve gönül yıkmak suretiyle hayırlarınızı boşa çıkarmayın. Böylelerinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan düz kayaya benzer ki, sağnak bir yağmur isabet etmiş de onu çıplak pürüzsüz kaya haline getirivermiştir. Bunlar kazandıklarından hiçbir şeye sahip olamazlar. Allah kâfirleri doğru yola iletmez" buyurmaktadır.
Her ne kadar bu ayette kafirler zikrediliyorsa da; samimiyetsizliğin sonucuda açıkça ifade edilmektedir. Özür beyanı; bir samimiyet göstergesidir. Bunun şeklinin farklı olması; özrün değerini ortadan kaldırmayacaktır. Hz. Ademin özrü tövbe ile gerçekleşmiş, Ebu Zer Gıfarinin özrü davranışla olmuştur. En kötü davranış biçimi; arkasında samimiyetsizlik olan samimi yaklaşım şeklidir ki, bu durumu ameli münafık tabiriyle açıklamak yerinde ama az bir tanımdır. Sonucu nasıl olursa olsun, müminin tavrı samimi almalıdır.